GEÇMİŞTE ŞİRKET MANGALINDA YANAMAYIP PATLAYAN ''KÖMÜR'ÜN'' , GÜNÜMÜZDE ÖZGEÇMİŞİNİ NASIL YAZABİLECEĞİNE DAİR.

 

 

 

 

        Merhaba, ben cv, özgeçmiş yazarak bir iş yerine başvuru dönemini geride bırakmış birisiyim.

Ben şu sıralarda uzun, kitap boyutunda biyografiler yazma dönemindeyim.

 Linkedin’de (ki orası profesyonel insanların, işveren, iş arayan, işi olan, üniversite öğr. Görevlisi vb. belli bir seviyede, konuda lisans, yüksek lisans, doktora, doçentlik tezi vermiş, profesyonel iş hayatında en az on yılı geride bırakmış değerli insanların kendi tecrübelerinin paylaşımını yaptıkları, diğer değerli insanların paylaşımlarından yararlandıkları bir sosyal ağ, bir profesyonel platformdur.) 

Rastladığım hepsi de çocuğum olacak yaştaki profesyonellerin paylaşımlarını, bazen bir haz duyarak, bazen de içim sızlayarak okuyorum.




Şu kısacık insan ömründe biyografi yazdığımızda en çok ne yazabiliriz ki düşünmeden de edemiyorum.

(Merkezi Güneş olan v içinde, yaşadığımız dünyanın da dahil olduğu bir sistem. Güneşin etrafında saatte 108.000km hızla dönerken üstelik.)  

Bundan kasıt o ana kadar olan yaşam sürecinde neler yaptığın ya da yapamadıkların mıdır?

Genelde biyografilerde yapılanlar anlatılır. Yapılamayanlar değil.

MÜHENDİSİM.

Tekstil Mühendisiyim 1978’de mezun oldum, Tekstil Mühendisi Sıdıka (1978) ile evlendim, kırk beş yıl önceydi.

İçimde ileride ortaya çıkabilecek bazı cevherler gören öğretmen ve hocalarıma minnettarım, özel yardımlar gördüm onlardan. Buraya sığmayacak kadar minnet doluyum onlara.

AH SÜMERBANK VAH SÜMERBANK.

İlk çalışma yerimizdi orası. Orası öyle bir yerdi ki, bir ülkeydi, ülkenin kalbiydi. Dahi insan Atatürk’ün aklıyla düşünüp temellerini attığı ileriye taşımak için ömrünün yetmediği yerdir.

Ülke çapında, savaş sonrası, kalkınmanın ilk adımı Cumhuriyetin altın tacı, halkın, ülkenin gururuydu.

O zaman, ‘’Olmaz böyle bir yer.’’ Diyorduk,

Şimdi, ‘’Yok böyle bir yer.’’ Diyoruz.

Ahımız tuttu.






(Eğer dünyayı karabiber tanesi, Jüpiteri de kestane gibi düşünürsek ikisi arasındaki mesafeyi merak ediyorsanız gerçek uzaklığı anlamak için onları 100m ayrı koyun. Sonra da düşünün.)

Neyi mi? Mesafeleri elbette.

 (Üstelik evren dediğimiz şeyden de sadece bir tane yokmuş ki, Göz ardı edilemeyecek tek şey, bu gerçeğin ışığı altında evrenin tıka basa dünya dolu olma olasılığıymış. )

Düşünüyorum da o dünyalarda yaşayan nefes alan, canlılar olduğuna ben yürekten inanıyorum arkadaşlar.

Keşke mühendis değil de yazar olsaydım. Emekliliğimden sonra buna gayret ediyorum. Yazıyorum.

 ‘’TAKLAMAKAN’’ ı yazdım önce;

Nedir o? Adının anlamı, ‘’Dönüşü Olmayan’’  Uygur Türkçesi kelime.

Hayat da öyle değil mi? Yaşadığımız pişmanlıklarımızın geriye giderek düzeltilmesi imkanı yok.

Çöl orası. Dünyanın İkinci büyüğü. 

Okuduklarıma göre bu gizemli çölden sadece Cengiz Han ordusunu çıkarabilirmiş. 

O zaman biz de Cengiz sayılırız. Çıktığımıza göre çölden.

Daha başka biyografiler de yazdım. ‘’YANKI(SIZ)’’ , 

‘’SÜRGÜN ŞEHRİNDEN ÇIKIŞ’’ ve bir de son olarak yarı gerçek yarı kurgu 

‘’ LETHE 1988’’ i yazdım. 






 (Dünya üzerinde belki 85 yıl yaşayabilirsiniz. İnsanın var oluşu 100.000 yıla dayanıyor. Bu geçmişin sadece 0,00085’ini yaşayabiliyoruz biz.

Bing Bang teorisine göre dünya bir gecedir var. İnsanoğlu 11.59. 58’e kadar var olmamış. Bu da ne demek biliyor musunuz? İnsanın dünyada son iki saniyedir var olduğu. )

HAYAT ÇORBA MI SINAV MI?

Levi’s Türkiye fabrikasının İlk üretim müdürlüğünü yaptım. Çorlu’daki ilk fabrika. Amerikan sistemine göre, Fabrikanın kurulacağı köye yakın bir tarlanın kıyısına götürüldük. Bahar ayları tarlada papatyalar ve gelincikler açmıştı. Eşim (Arge Müdürü) ve benim yanımda Genel müdür ve Fabrika müdürü vardı sadece. 

‘’Burada bir fabrika hayal edin ve kendinizi de içinde düşünün’’ Sistemsel geleneğin muhteşem ritüeliydi.

Gördüğüm doğayı silip kahredici yıkıcı gerçeği, koşuşturmayı, Dünyada öylesine sağlam üretilmekte ki o denim pantolon, arka belindeki kırmızı deri etikette, iki güçlü at tarafından zıt yönlere çekilerek yırtılmaya çalışılsa da direnen muhteşem denim pantolonların ağa babası yüz kırk yıldır dünyada üretilen, giyilen rüya denim pantolon.

Bir zamanlar o pantolon Türkiye’de daha üretilmeye başlamadan bir yerlerden yıkanmamış olarak alıp evinde taşlarla sürterek ağartma yapmaya yumuşatmaya çalışan insanların hikayelerini duydunuz mu? 






Günde on bin adet üretilinceye kadar ben o fabrikanın içinde oradan oraya iki vardiyada işlere yetişmek için koştum durdum.

Bazen nefesim daraldı, nefes almak için kaçtım fabrikadan. Trakya’nın güçlü, emektar işçisiyle naçizane bizler o fabrikayı omuzladık ve yürüdük.

Özel sektörde ulu manitular gördüm. Bu manitulara sık sık kurban vermek gerektiğini anladım.

Bir benzetmem var katılır mısınız bilmiyorum. Şirketleri yanan bir mangal gibi düşünün. Mangalda yanan nedir?

’KÖMÜR’’ MÜYÜM?  

Ama bazen yanamayan patlayan çatlayan etrafa kıvılcımlar saçan kömürler olur.

O kömürleri mangaldan dışarı atmanız gerekir ve bunun içinde bir uzun maşanız olmalı değil mi?

Rahmetli Naci ağabeyimi anmadan geçmemem gerek burada.

Okul yıllığında benim için ‘’Yüzü kömür karasıdır ama içindeki elması çıkarıp işlemesini bilir’’ diye yazmıştı.

O zamanlardan benim ‘’KÖMÜR’’ olduğumu anlamıştı Ali Naci Yeksan.

Sınıf arkadaşımdır ama hepimizden birkaç yaş büyük aklı başında ağır ağabeyimizdir ellerinden öpülesi bir kişiliktir yani.

Mezun olduktan çok sonra bana anlattıkları benim için son derece büyük ders olmuştur. Kendisiyle bir iki kez buluşarak zaman geçirdim ve bana yol gösterici bir iki ışık demetini yoluma serpmiştir bilgi ve tecrübesiyle. 

Ve aramızdaki yaş farkının sebebini de anlatmıştır. Gecikme hikayesi ve ODTÜ de geçirdiği yıllar sonrası siyasi nedenlerle tökezletildikten sonra yılmadan tekrar yola koyulup askerlik de yaptıktan sonra yeniden üniversite sınavına girerek Tekstil Mühendisliğini kazanarak Mühendis olması ve bir şeyleri başarması gözlerimi yaşartmıştır.

Benim için adı Naci’dir ama ‘’Baba Naci’’ demek daha doğru. Allah sana rahmet eylesin Baba Naci. Yattığın yer nur olsun.

Ve diliyorum ki bu biyografimi okuyan tüm gençler de yaşamlarının bir yerinde böyle bir insanla karşılaşsınlar.

Özel sektörde General rütbesinden emekli eski askerler hiç anlamadıkları değişik üretimler yapan büyük şirketlerde müdürcük olabiliyorlardı o zamanlar.

Bunlarla çalıştım. Dilimi tutamadım. Emekli paşaya dayanamayıp laf söylediğimde yüzünün önce bembeyaz, sonra da, boynundan yukarı nasıl yavaşça kızardığını gördüm. Çok eğlenceliydi. Aklıma geldikçe hala gülerim.

Dünya, ağırlığını içinizde test edip en ağır yükleri omuzlarınızda taşıyabildiğiniz, hiç dayanamayacağınızı sandığınız haksızlık ve aşağılanmalara dahi nasıl dayanabildiğinizi hayretler içinde görebildiğiniz,

Tüm bunları içsel bir değirmende öğüterek, aslında her güzelliğin içinizde olduğunu ağır ağır hissettiğiniz sonrasında aldığınız derin nefeslerle her adımda yüzünüze bir yeni güzelliği yansıtabildiğiniz, hırkanızın içine doğru yaptığınız o muhteşem yolculuğun yapıldığı yerdir.

Ya çok sertleşip katılaşacak ve artık yumuşamayacaksınız ya da öylesine kabulleneceksiniz ki her şeyi, yüreği yumuşacık her koşulda dünyaya gülümseyerek bakan sevgi dolu bir insan olacaksınız.

 

KİŞİSEL GELİŞİM

 

Öyle kitaplar okudum ki kişisel gelişimim tamamlandı demeyeyim de

Bu dünyada kavganın, didişmenin, çekişmenin saçma sapan olmanın da ötesinde bir şey olduğu kafama DANK etti sonunda.




 

Eğer kendin için küçücük bir mutluluk istiyorsan en sevmediğin insan için de yürekten isteyeceksin ki KUANTUM sana gülümsesin. Bunu çok iyi anladım.

Son senelerde Sosyoloji, Felsefe, mitoloji beni çok yukarıya çekiyor.

**

 

Hepimize yetecek kadar hava var arkadaşlar Dünyada.

 

Alacağımız nefesin de sayısı belli hiç telaşa gerek yok. An gelecek son bir kez alacağız ve vereceğiz o nefesi.

 

Hayattayken ne kadar kuzu, dana, sebze, meyve, ot, tavşan, çerez, ekmek arası kokoreç, köfte, nane, zerdeçal, kekik, çitlembik, vb. Dünya nimeti yemiş olursak olalım, değişmeyen bir kural vardır ki;

Sıra bize geldiğinde bedelini ödeyeceğiz. Bu arada siz, (Simurg olabildiğinizi düşünüyorsanız takmayın kafaya Zümrü-dü Anka yani.

Hani şu küllerinden doğan kuş var ya,

Siz ''Anka'' olduysanız, bırakın biz düşünelim.

Siz Yırttınız.

Kısaca ben kişisel olarak bu evrende küçücük bir toz zerresi olduğumu anladığımdan bu yana üstelik de bu zaman darlığında,

Kimseye artık Biyografi, özgeçmiş falan vermiyorum. Değerli arkadaşlarım.

 

Dünyadaki en büyük gerçek;

 

‘’AFFETMEDEN MUTLU OLUNMAYACAĞIDIR.’’

 

Umarım Biyografimi beğenmişsinizdir.

Bloğuma bu yazıyı, genç mühendislerin okuyup, ilerleyecekleri yollarda ayrıca bazı sapaklarda nasıl davranacaklarına dair fikir olması açısından koydum.

ozdenerguleryuz.blogspot.com


TEŞEKKÜR

Tekstil Mühendisliği Mezunlar Derneğimize, Başkan Oktay Genevlioğlu ve YK üyelerine beni gururlandıran, düzensiz özgeçmişimi okulun platformlarında paylaşma isteklerinden dolayı sonsuz teşekkür ederim. 

Hayatımın en güzel, unutulmaz yıllarını geçirdiğim Okulumun, bizim zamanımızda bize emekleri geçen, şu an görev başında olan değerli hocalarına üstün başarılar dilerken,

Emekliliğini yaşayan hocalarıma uzun ömürler, 

Vefat etmiş hocalarıma rahmetler dilerim.

 Saygılarımla.

 

ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922