İÇSEL DENGEMİZİ KORUMAK ADINA, ÇEVRİMİÇİ ACIMASIZ BENLİĞİMİZİ BIRAKIP GERÇEK BENLİĞİMİZE DÖNMEK ÜZERİNE.

 


 

 

 

 

                Duyularınızı yeniden kazanın, kendinizi geri çağırın ve bir kez daha uyanın..  Şimdi sizi rahatsız edenin sadece rüya olduğunu anladığınıza göre ‘gerçekliği’ de rüya görür gibi izleyin.’’

 

                                 Marcus Aurelius.

 

**

 

 

          ‘’Marcus Aurelius Antoninus Augustus, ( 26 Nisan 121 – 17 Mart 180 )

      Roma İmparatoru ve Stoacı Filozof. Beş iyi imparator denilen hükümdarların sonuncusu olan Nerva-Antoninus Hanedanının üyesiydi.

MÖ 27’ den MS 180’e kadar süren Roma İmparatorluğu için göreceli bir barış, sakinlik ve istikrar dönemi 96 – 180 yılları arasında görev yapan Pax Romana’nın son imparatoruydu. 140, 145 ve 161 yıllarında Roma Konsülü olarak görev yaptı.’’

 

**





 

 

              Kendi öğretilerinde birçok Filozof ve din, insanın bireysel kusurlu algılarının tehlikeli boyutta olduğunu belirtiyor.

Ruhani liderler büyük acıların, gerçeği yanlış algılamamız sebebiyle ortaya çıktığını biliyordu.

Cizvit Papaz Anthony de Mello, bir insanın yapabileceği en büyük değişimin öznel algımızın fantezisi yerine ‘’gerçeklik’’ ‘i tanıması olduğunu söylüyor ve diyor ki;

‘’Uyanın, İllüzyonlarınızı gerçeklikle değiştirmeye hazır olduğunuzda, rüyalarınızı olgularla değiştirdiğinizde, hepsini bulacaksınız.’’






Hepimizin istediği de bu değil mi? Dünyayı gerçekten olduğu gibi görmek Stoacılığın önemli bir parçasıdır. İlk kural sıkıntısız bir ruh halidir, İkinci kural şeylerin yüzüne bakmak ve oldukları şeyi tanımaktır.

Coşkuyu da unutmamız gerekiyor, Stoacılar sükunete diğer bütün hallerin üzerinde değer veriyordu.

Bu hisse de bir isim vermişlerdi ‘’Ataraksiya’’

Gerginlik ve stresten özgür, akışkan ve güçlü bir itidal durumu ve ödemonya ( Saadet/ soğukkanlılık), kelimenin tam anlamıyla zihinsel derdi olmayan.

Bir önceki yazımda, antik Stoik Felsefe bakışıyla ilgili, okurlarıma bazı ön bilgiler aktarmıştım.

Bundan amacım, özellikle de ‘’Yetmiş Beş Dönemeci’’ içinde olan ya da girmek üzere olan yaşıtım insanlara kaotik bir dönemden geçerken dünyayı nasıl algılamak gerektiğini,  

Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde yaşadığımız ve alıştığımız bazı olguların çok farklı durumlara değişim gösterdiği günümüz koşullarında bizler nasıl uyum sağlayacağız?

Ömrümüzü biraz daha sağlıklı olarak nasıl uzatacağız?

Sorularına birlikte cevap arayarak düşünmeye zorlamaktı.

Değerli bir arkadaşım, yazımı yorumlarken Stoacıların özünde kendilerini düşünen ‘’Sadece kendilerini ortaya çıkaran bir yapıya dönüştüklerini ve diğer insanların acılarını duymadıklarını, temel bilgilerine göre de, ‘başkasının acısını duyan bir birisine insan deneceğini’, stoik düşüncenin, varsa yoksa kendi yaşamı ve mutluluğu olduğunu’’ sandığını yazmıştı.

Elimdeki kitabı işte bu yaklaşıma göre daha bir farklı gözle okumaya başladım bununla ilgili ipucu bulmaya çalıştım sonrasında.

Yazımı yazmaya başladığımda henüz bu eleştiriye uygun düşecek, onaylayacak satırlara rastlamadım ancak elbette sanki doğruluk payı da var gibiydi.

Coşkuyu unutmak, ve eski filozoflara göre ataraksiyaya ulaşmak, sadece kendimizi istikrarlı bir ruh durumuna ulaştırmakla kalmayıp aynı zamanda çevremizdeki insanları da etkileyen bir duygusal homeostaz ( çevresel değişimlere rağmen içsel dengeyi koruma çabası) yaratıyordu.

Sakin olduğumuzda, tepki verme ya da öfkeden çılgına dönme ihtimalimiz düşük olacaktır.

Böylelikle kendi gününüzü mahvetmediğiniz gibi diğer insanların gününü de mahvetmemiş olursunuz.

Sakin kafayla daha iyi kararlar verirsiniz.

Ama bu ataraksiya durumu, felaketler, dikkati dağıtan şeyler, arzular, pazarlama, sosyal medya, dünyanın sonu geldi titreşimleriyle çevrili modern çağ insanı için ne kadar ulaşılabilir?

‘’Tutkudan farklı olarak, ataraksiyayı yani iç huzurunu, sakinliği, gücü kendiniz yaratırsınız.’’ diyor, Profesör A.C. Grayling.






Yani hayattaki tüm kaçınılmaz şeylerle yüzleştiğinizde, tüm gölgeler hayatın karşısına çıktığında – değer verdiğimiz insanları kaybetmek gibi, keder çekmek, başarısız olmak, hata yapmak, suçlu hissetmek – ataraksiya bu gölgelerle uğraşıyor ve onlara hazırlanıyor olacak.

Hazırlık günlük olarak yapılır. Ataraksiya her günden keyif almayı ve gevşemeyi öğrenmektir. Aynı zamanda sizin ferahlamanızı da sağlar.

Bu kelime kitaba göre günümüzde popülerliğini yitirmiş olsa da, günlük lisanda ‘’Arkanı toplaman lazım’’ demektir diyor Grayling.

Bunu yaptıktan sonra da, ‘’Dengeliyim uyum içindeyim.’’ Demek gerekir ki, bu özellikle şu zamanlarda çok daha önem arz ediyor.

Stoacı Steven Gambardella şöyle ifade ediyor, ‘’Ataraksiya mutluluk veya heyecan gibi pozitif olarak tanımlanmış bir durum değildir.’’

Yunanlı Filozof Pyrrhon’a göre, insanın doğası sahip olduğu ama kolayca kaybedebildiği, arzu edilir bir ruh halidir huzur. Aynı şeklide vücudumuz hastalıksız olduğunda bir homeostaz durumundadır ki, ataraksiya basitçe huzursuzluğun olmaması durumudur.





Bu teori Büyük İskender’in ölümünün ardından çok fazla kan dökülen bir kriz anında ortaya çıkmıştı.

Bu özellikle belirsizlik zamanlarında, herhangi bir konuda denge ve sakinlik arayışında olan kişiler için amaçtır.

Belki de düşünmemiz gereken şey bunun kulaklarımıza tamamen şimdiki zamanmış gibi gelmesi olabilir mi? Hepimizin fena halde buna ihtiyacımız varmış gibi geliyor mu size de?

 

 ATARAKSİYA’YA SAHİP MİYİZ?

 

A.C. Grayling, ‘’Eğer depremler, salgınlar, doğal afetler, yaşlılık ve ölüm gibi kendi dışımızdaki şeylerle yüzleşecek cesaretiniz varsa ataraksiyaya ulaşabileceğinizi söylüyor.

Ayrıca ilave olarak da, ‘’kendi iç benliğinize hakimiyetiniz varsa’’ diyor.

Ataraksiyayı elde etme teknikleri arasında kendine uzaktan bakarak, kendini ve problemlerini kocaman evrende küçücük noktalar olarak görme çalışması vardır.

Kendini duygularından ayırmak veya hislerin sebebiyle anlamanı engelleyen şeylerle arana mesafe koyarak gerçek tutkunun uzaklaşmakta olduğunu fark etmek.

Marcus Aurelius’un sözü çok anlamlı; ‘’Hayatın güzelliği üzerinde dur, Yıldızları izle ve kendini onlarla koşarken imgele’’

Korkularımızı ve arzularımızı, başka bir deyişle tutkularımızı kontrol ederek  sükunete yaklaşırız.

Gambardella’ya göre, pratikte ataraksiyaya ulaşmak için sosyal medyadan uzaklaşmak, yapabileceğiniz en temel şeydir.

İnstagram insanları üzgün ve yalnız hissettiriyor. Mükemmel bir anti – ataraksiya fenomeni. Çünkü asla yeterli sayıda insan sizi takip etmeyecek, asla yeterince beğeni almayacaksınız, çünkü İnstagram ‘’süper refah’’ fikri üzerine kurulu.

Ataraksiyayı kazanmadan önce eski düşünme biçimimizde yer alan refah, zenginlik veya mutluluk gibi pozitif nosyonları bir kenara bırakmalıyız.

Haz ve yüksek heyecanlar yerine sükuneti tercih etmek dışında, sakin kalmak için sihirli bir değnek bulunmuyor.






 

**

 

12 Şubat 2025 günü, 16,55 te Güneş Kova’da, Ay Aslan’dayken meydana gelen ve benim görebildiğim kadarıyla son derece parlak ve yakınmış gibi olan Dolunayı yaşadık.

Bu Dolunay çok değer verdiğim, takip ettiğim astroloğa göre, tersimizi yüzümüze getirip içimizi dışımıza çıkartarak bize yardımcı olacak. Ne kendimiz ne de çatışma içinde olduğumuz insanlar, olaylar ve kavramların bu güne kadar kurduğumuz gibi olmadığını fark edeceğiz.

Gerilim enerjisi, çekişme, çatışma ve huzursuzluk.

Bir yıkımın eşiğindeymişiz gibi hissetmek,

Yeterince derine bakıldığında dışarda gördüğümüz sorunun, eksiklik ya da kusurun alası bizde, diğerlerinde bulacağımızı sandığımız cevap kalbimizde çıkabilir.

Seven olduğumuzu ve sevilmediğimizi zannederken aslında çok sevilmiş olduğumuzu görebiliriz ama bizim tanımladığımız gibi değil. Karşımızdakinin becerebildiği ve tanımlayabildiği yerden sevilmiş olabiliriz.

Sevginin bizim talep ettiğimiz şekilde olmaması bize kendimizi değersiz hissettirmiş olabilir.

Sevgiyi değersizleştirenin biz olduğumuzu fark edebiliriz şeklinde değerlendiriliyordu.

Çözülmemiz, bırakmamız akmamız lazım geldiğini üstüne basarak söylüyordu.

Ve en önemlisi başkalarının duvarına çarptığımızı zannederken kendi içimizdeki duvarlara çarptığımız deneyimler çıkacak karşımıza ve o duvarları da orada tutan çok derin kaygılarımız olacaktır.

Okuduğum bu satırların elimdeki Stoacı felsefe değerlerini aklıma ve kalbime işlemeye çalışırken karşıma çıkmış olması muhteşem bir tesadüf oldu.

Sanki okuduklarım Dolunay etkisiyle de nakış olarak içime işleniyordu. 

 

   

    YARGILAMA KRİTERLERİMİZ

 

Dünyayı deneyimlerken, kendimizi merkezde görmemiz bizim kişisel kör noktamızdır. Kendimizi gösterinin yıldızı gibi görürüz ve etrafımızdakiler ise bizim kendi dramamızda rol alan figüranlardır.

Kendi algımızı o kadar az düşünürüz ki, karşılaştığımız insanların da kendilerini, kendi gösterilerinin yıldızı olarak algıladıklarını anlayınca şaşırırız.

İnsanlarla gerçek bir bağ kurmanın bu kadar zor olmasına, kendimizi ayrı ve yabancılaşmış hissetmemize veya insanların bize algılarımız ve beklentilerimiz doğrultusunda davranmadıklarında hayal kırıklığı yaşamamıza şaşmamak gerek.

Dünyayı belki de, doğru olmayan bir pozisyondan, tuttuğumuz yanlış bir yansıtmayla değerlendiriyor olabilir miyiz?

Bir kimsenin sizi çok da düşünmediğini anlamak şok etkisi yaratır. Gerçekliklerimiz tamamen uyumsuzdur belki de onlar sizin gösterinizde başroldeyken siz onların gösterisinde zar zor bir sahne kapmış olabilir misiniz?

Elbette algılar değişir, kendinizi fark eder, dünyadaki yerinizi değiştirirsiniz, geliştirirsiniz.

Odağınızı ve netliğinizi ayarlarsınız böylece de dünyadaki deneyimleriniz değişir.

Stoacılar kendilerini stoacı ilkelere göre yargılarlardı. ‘’Doğayla uyumlu muyum?’’  Diye sorarlardı.

Kendi koydukları dört erdem kuralını – bilgelik, ılımlılık, adalet, cesaret – kullanıyor muyum?

Karakterim ne durumda? Sakin miyim? Aklımı kullanıyor muyum?

Kendilerini etkin şekilde yatıştırabilmek için Stoacılar günlük yazma, tefekkür, ve öz inceleme egzersizlerini kullanıyorlardı.

 

**

 

Stoacı Felsefe ile dünyaya bakış ve davranış biçimlerimizi belirleme tarzı daha önceki yazımda da belirttiğim gibi yaşıtım olan insanların içinde bulunduğumuz kaotik dönemde bize başka çaremiz kalmadığını da işaret ediyor aslında.

Stoacıların aslında ‘’kendilerinden başka kimseleri düşünmediği, sadece kendileri için yaşadıkları’’ tezine kendimce ve elimdeki kitaba göre referans verdiğimi ve okuyup anlama seviyesinde olan arkadaşlar için cevap olabileceğini de düşünüyorum.

Ancak yine de diyorum ki, artık bu yaşta bu güne kadar hep kendimizi başkalarının yerine koyarak, çevremiz, ailemiz ve belki iş arkadaşlarımız, belki yakın dostlarımız için verici olabildik, onları düşünerek yaşadıysak, onlar için çalıştıysak varsın bundan sonrasında da biraz kendimiz için yaşayalım olmaz mı?

 

Kaotik zamanlarda yaşayan, yaşadıklarını pek sindiremeyen, dayanma gücü düşmüş, yılmış biz yaşlılar için artık diğer insanlardan biraz anlayış beklemenin zamanı gelmiştir diyorum.

 

SAYGIALRIMLA.

 

ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

Kaynakça: Kaotik Zamanlarda Stoacı Olmanın Yolları / Delaney Brigit.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Yorumlar

  1. Özdener Bey, günaydın. Emeğinize sağlık, yazınızı zevkle okudum. Kendi grubumda da keyifle okuyabilecekleri bir yazı şerhiyle paylaştım. Daha önce de söyledim sanırım, felsefe, hukuk felsefesi dışında çok uğraştığım alan değil. Onun için de çok iddialı sözlerden kaçınarak, kimi tespitlerimi yazmak istiyorum: Ataraksiya durumunun bireyin çevresel etkileşimlere karşın iç dengesini koruması demek olan homeostaz etkisinin, bireyin toplumsal ve bireysel tüm olaylardan kendisini (duyularını) soyutlaması olduğuna göre; bu, bir bakıma, kişinin kafasını kuma gömmesi oluyor. Kuşkusuz, herkes kafasını kuma gömerse, örneğin karşıdaki ormanın yandığı görünmez; dolayısıyla orman yanmamış gibi olur. Ama, bu durum, ormanın yandığı gerçeğini değiştirmez. Tıpkı, bugün, çevremdeki kimi dostların, kendi iç huzurları için, haber programlarını izlememeleri, gazete okumamaları gibi. Onların bu ataraksiya halleri, özelde ülkemizin, genelde Dünyanın yaşamakta olduğu sorunları yaşanmamış hale getirmiyor; yaşamı güllük gülüstanlık kılmıyor. Onlar, şimdilik, etkilenmemiş gibi görünüyor, o kadar. İnsan toplumsal bir varlık olduğuna göre; bireyin çevresel etkilerden kendini soyutlayarak huzur bulması yerine, çevresel etkilerin bireylerin hem içsel hem de çevresel huzurlarını sağlayabilecek duruma getirilmesi için mücadele etmek daha mantıklı değil mi? Dahası, insanın kendi iç huzuru için çevreyle tüm pencereleri kapatması, başkasını anlamasına engel olmaz mı? Başkası da aynı şeyi yaparsa; o takdirde, başkasından anlayış bekleyebilmek nasıl mümkün olabilir?
    Yazınızı okurken bu sorular aklıma takıldı. Yanıtlarını düşündüğümde ise, arkadaşınızın görüşüne hak verdim. Kuşkusuz, bireyin kendi iç huzurunu öncelemesi, saygı duyulması gereken bir seçim. Ama; herkesin aynı seçimde bulunması, yanan ormana su taşınmasına engel olacağı için, yarardan çok zarara yol açabilir. Yazınız sayesinde bunları düşündüm, teşekkürler.
    Saygıdeğer eşinize ve size güzel bir pazar dilerim.
    Selamlar.

    YanıtlaSil
  2. Turgut bey, merhaba size çok teşekkürler ediyorum, yazımı detaylarıyla okuyarak böyle güzel bir karşı görüşü ortaya çıkardığınız için. Elbette binlerce yıl önce antik Yunanda ortaya çıkmış ve daha sonra da Roma'da İmparatorlar tarafından dahi benimsenen bu felsefe, günümüzde ne kadar geçerlidir? uygulama alanı var mıdır? bu sorular sorulabilir hatta yazdığınız gibi de bu felsefeyi uygulayan kişi sadece kendini mi düşünüyordur veya başını kuma mı gömmüştür de ormandaki yangını görememektedir çok harika tespitler. Genel bir ifade ile ki bu bir savunma değildir; ''Endişelerimizi en aza indirme, geçmişe sarılmayı bırakıp çabamızı kontrol edebileceğimiz şeylere yoğunlaştırma, şan ve şöhretin cazibesiyle, yasla ve yaşlılıkla başa çıkma gibi önemli insani sorunlar hakkında bu kadim düşünce geleneğinin önerdiklerini görmek için derli toplu bir anlatım veriyor elimdeki kitaplar. Dinginliğe ulaşma amacıyla kullandıkları somut teknik ve stratejiler veren bu eski Stoacı felsefecilerin izinde daha güzel yaşamak ( Etrafı da görerek elbette ) yaşamak isteyenlere, yaşadığı ve asla tahammül edemeyeceği, arka yüzünü bulunduğu yerden görebilen çok şey görmüş ve yaşamış günümüz yaşlı diyebileceğimiz insanların ellerinden yapacak bir şey gelmediğinde sanki sığınılacak bir garip yermiş ve yazımın son cümlesinde belirttiğim ''artık bu saatten sonra biraz da kendimiz için kendimizi de kollayarak yaşamak düşüncesi'' diye savunabileceğim bir durumdur. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  3. 1960 lı yılların ortalarında ABD de ortaya çıkan HİPPİ'lere benzetiyorum ATARAKSİYA'cıları.
    Yaşadığımız çağda Dünyanın herhangi bir yerinde meyada gelen bir olaya karşı duyarsız ve ilgisiz kalınabilir mi? İşte bu mümkün değil.
    Sadece bir örnek olarak şu an Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaşa duyarsız kalınabilir mi? Tabii ki mümkün değil.
    Nasıl ki insanlar arasında sevgi, barış kardeşlik kavramları yaradılışında varsa; Gerginlik, stres, kavga ve savaşlar da aynı şekilde doğasında vardır. Hatta öyleki insanlar arasında savaşlar bir zarurettir.
    Neden zarurettir diye sorulursa? Ukrayna NATO'ya girmeye kalkmasaydı, belki de bu savaş olmayacaktı. İşte bu sebeple Ukrayna ile savaşa girmek Rusya için bir zaruret olmuştur. Bu durumda atataksiyacı bir düşünce sistemine sahip olmuş olan kişilerin duyarsız ve tepkisiz kaldığını düşünebilirmisiniz?
    Sadece bu örnekle bilmem anlatabildim mi ataraksiya ve hippilerin aynı kafa yapısına sahip olduklarını.
    MÖ. Dördüncü yüz yılda Kıbrıs'ta yaşamış olan filozof ZENON'un doğaya uygun yaşam tarzını salık veren ve aklı egemen kılan STOACILIK sistemi ile; Ben ce taaa dördüncü yüz yılda POZİTİVİZMİN temellerini atmıştır.
    Özellikle yaşadığımız çağda gerginlik ve stresten uzak duygusuz, tepkisiz ataraksiya'cı bir kafa yapısı ile yaşam istemek kafasını kuma sokmak gibi bir durumdur. ABD de ortaya çıkan Hippiler de tam da ataraksiyacılar gibi duyarsız, tepkisiz ve varlıklı ailelerin çocuklarından oluşan "EKMEK ELDEN SU GÖLDEN" misali bir yaşam tarzını benimsemişlerdi.
    Fakat günümüzde artık pek hippi gibi yaşam tarzı kalmadığı gibi, ataraksiyacı bir yaşam tarzı da teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyamız da mümkün değildir.
    Selam ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Murat bey arkadaşım, gerçekten de yazdıklarınız, kaleme aldığım anlatmaya çalıştığım dünyanın en eski dünyaya bakış felsefesi olan Stoacılığın bazı günümüz yazarları tarafından da kaleme alınan kitaplarda da görüleceği üzere, ve uygulanabilirse insanı kendi içinde rahatlatabilecek ve kendiyle, çevresiyle olan ilişkilerinin sakince sürdürebileceğini fikrine dayanan, günümüz hengamesine insanın ancak bu şekilde dayanabileceğinin özeti olarak benim de katıldığım ama tabi ki tartışılabilir, uygulanabilirliği, günümüz şartlarında oldukça zor olan bir felsefedir. Çok teşekkürler ve saygılar.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922