AH! SAPHO, LEZBOS'UN SOYLUSU, GELDİ ZAMANI, ''ÖZLEDİM'' ; SÖYLE BİR SYMPOTİKA.

 

 

 

 

 

        Tuzun gülü olmasaydın sevmezdim seni, bir topaz

        Ya da ateşi metheden karanfillerin oku:

        Seviyorum seni belirgin sevgisi gibi karanlık nesnelerin,

        Gizliden gizliye, gölge gibi ruh arasında. (P. Neruda)

        

       **

 

   Çağdaşımdın, yurttaşımdın sen benim, duygumdun, öfkem, gülümsememdin.

Ağla şimdi Sapho!

Oldu dediğin gibi, oldu yazdığın gibi.

Aiol lehçesini ne güzel konuşur, dizeler döktürürdük seninle,

Ah! ozan Sapho!





Hellen yazınının ustalarıydık, en ünlüleriydik biz, ayaküstü söyler yazardık seninle Sapho!

Ben Alkaios!

Lesbos’un ünlü şairi.

Mytilene’de doğdum altı yüz otuza yakın yılda. Yazdım, söyledim.

Soyluydu ailem.

Bir bölümü ömrümün geçti sürgünde.

Mısır’a gittim söylemeden duramadım.

Af ilan etti de Pittakos,

Seninle birlikte döndük adaya.

Biz, hep biz olunca adada, yazdık en güzel şarkılarımızı meloslarımızı (anlamlı ezgi) yazdık söyledik yıllarca.

Sadelikten yana söyledik çaldık. Bazen duygusaldık. Ama gerektiğinde sert üslup kullandık.

Yurttaşım Terpandros icat etti yedi telli lyra’yı ve o çalardı ben söylerken.

Kendi adımı taşıyan, buluşum alkaik vezni ile seslendirdim şarkılarımı.

Ah! Derdi Sapho; üzülürdü dünya böyle kalmayacak, bozulacak, şairler, çalgı çalanlar azalacak, yazanlar yazmayacak, okuyanlar okumayacak halk cahil olacak.

Halk cahil kalınca onları soyguncular yönetecek sesi kısılacak halkın.

Cahil halk, başına hain ve soyguncuyu koyar.

Gerçeği görmesi için, bilinçlenmesi, kültürünün artması ve eğitilmesi gerekir halkın.

Ben Alkaios, Tanrılar ve kahramanlar için himnoslar ( olumlu duygular, neşe ve kutlama içeren şarkı ) yazdım.

Politik amaçlı şarkılarım da var ( stasiokal) içki şarkıları, ( sympotika ) Aşk şarkıları ( erotika ) yazdım.





Bakın isterseniz şimdi size bir sympotika söyleyeyim.

 

   İçelim, niye bekleyelim lambaları?

   Gün ışığı zaten bir parmak kaldı. Ey sevgili, getir süslü,

   Büyük kupaları!

   Semete’nin ve Zeus’un oğlu insanlara şarabı verdi

   Çünkü dindirsin diye acılarını.

   Doldur ağızlarına kadar kadehleri

   Bir ölçü şarap, iki ölçü suyla;

   Devrilsin kupalar birbiri ardına

   Yağmur yağdırıyor Zeus,

   Gökte büyük bir fırtına koptu,

   Akan sular dondu,

   Karşı koy fırtınaya, uzun ateşin yanına

   Ve karıştır çekinmeden bal gibi tatlı şarabı

   Kupaların içinde.

   Sonra da şakaklarına daya

   Yumuşak bir yastığı.

 

    AH SAPHO!

Ah! Sapho, sen Tensel ve tinsel ( Ruhsal ) şiirlerin usta kadını, dizelerin üstün güzellikteki şairi,  

Hellen yazınının en çok eleştirileni, Lezbos’un soylusu,

Sakamandros’un kızı, üç erkek kardeşin kız kardeşi, Kleis’in annesi. Sicilya’dan benimle Mytillene’ye dönen kadın, uymadın kurallara.

Üç yoldaşın arkadaşın vardı, onlarla uygun olmayan ilişkin vardı, suçlanıyordun. Kimilerine göre çirkin bir kadındın sen, şiirlerinden de anlaşılırdı Sapho.

Midilli kentinde, çeşitli yerlerden, adalardan ve Anadolu’dan, sözgelimi Miletos’tan, Fokaia’dan gelen genç kızlara, Aphrodite (aşk tanrısı) onuruna kurduğun okulda dans ve müzik öğretirdin.






Genç kızlarla aranda aşk ilişkileri olduğu söylenirdi ve hatta bu açıktı Sapho.

Bizim çağımızda, O çağdaki törelere göre bunun yadırganması gereken bir durum olduğunu unutmuyorum Sapho!

Büyük kadın ozan Sapho, en güzel ezgilerini, meloslarını genellikle öğrencilerin evlenip okuldan ayrıldığında düzenlediğin raks ve müzik şölenlerinde ve mensa tapınağındaki yarışlarda yine Midillili olan, Helenlerin en eski ve en önemli müzik adamlarından Terpandros tarafından geliştirilen yedi telli Lyra ile, kendi adını taşıyan Sapphik vezin ve Aiol lehçesi ile okuduğunu hatırlıyorum.

 

**

 

    Bir ışığım var saçılmış takımyıldızlarından

    Ve onda senin sesin, iri gözlerin;

    Yağmurda göktaşının koştuğu

    Yollar gibi titreşir tenin. (P. Neruda)

 

**

 

Ah! Sapho, sen de bilirsin ki, bizim çağın tapınakları açık alanlardaydı. Messa tapınağı, adanın ortak ibadet ve temas merkezi durumundaydı.

Zeus, Hera ( evlilik tanrıçası ve kadınların koruyucusu ) Dionisos’a tapılırdı.

Burada güzellik yarışmaları düzenlenirdi.

Yarışmalara katılan Fokaia’lı kızların saçlarını sıkı tutan süsleyici öğelerle bezeli diademler ( taçlar ), ozanın bir şiirinde öğrencilerine önerdiği dizelerde söz ettiği saç çelengini anımsatıyor.

Ah! Nasıl hatırlamam ki Sapho, bu yarışmalarda senin, Gorgo’nun ve Andromeda’nın ayrıca da başka kadın şairlerin okullarında eğitim gören kızlar, koşu, dans, şiir ve müzikle yarışırlardı.

En önemli özelliğin şiire kişisel sesi getiren ilk şair ve müzisyen olmandı Sapho.

Birey bilincinin doğması, insanın içinde doğduğu koşulların gerektirdiği yaşayış ve düşünüş çevrelerinden kurtularak, bilinciyle, istemiyle kendisine yeni gereksinimlerine uygun yeni bir yaşam, yeni bir düşünüş yolu yaratması dönemine büyük bir katkın oldu.

Bireyci dünya görüşü insan yaşamına önem verir.

Kişiliğini, benliğini kitleden ayrı bir bütün olarak görmek, bireyciliğin ilk ve açık eğilimidir.

Bu bireyciliğin kişilik bilincidir ki Sapho, Yunan Liriğini doğurdu ve geliştirdi.

Bunun da doruğuna sen çıktın Sapho.

Kendi benliğinde yaşadığın durumları dile getirmek gereksinimi duyan,

Bunu gerçekleştiren, insan duyumlarını özgürce açığa vurmak yoluna adımını atan sendin.

Epik şiirden kişisel şiire geçişi simgeledin.

Senin betimlemen, öykülemen yoktu Sapho. Duyarlılığın vardı.

Mitolojik öykülemeden bireysel deneyime geçtin.

Yakarılarını, acılarını, sevinçlerini, tutkularını neredeyse bir genç kız savunmasıyla doğrudan dinleyenin – okurun yüreğine ilettin.

Ay, Yıldızlar, anasonlar, altın kupalar, tan vakti, menekşe rengi giysiler, mendiller, meşe ağaçları tüm bunların hepsi, senin yalın tutkunu dile getirmene neden olan nesne ve görüntülerdi.

 

**

 

    Ve o karanlıklar içinden çıktım göğsüne,

    Bilmeksizin kimim, neyim, gittim buğdayın kulesine,

    Belirdim yaşamak için ellerinin arasında,

    Denizden çıktım, denizden senin mutluluğuna. (P. Neruda)

 

**

 

   Kendi öğrencilerin ve o günlerin Fokaia’sı ile ilgili yazdığın meloslardan bazılarını hatırladım ve gizlice onları okuyarak tadına varıyorum şimdi Sapho.

Zarif üslubunun tadına ancak böyle varabiliyorum.

 

 … hiç yalansız ölsem daha iyiydi. Ayrılırken hıçkıra hıçkıra bana şunları söyledi;

‘Ah! Sapho ne üzücü bizler için, inan olsun senden istemeye istemeye ayrılıyorum!’

O’na şöyle cevap verdim:

‘Güle güle git, beni hatırından çıkarma, biliyorsun sana nasıl baktığımızı, Bilmiyorsan sana hatırlatmak isterim.

Ne neşeli ne güzel günler geçirdiğimizin farkında değilsin.

Güllerden, menekşelerden örülmüş birçok çelenklerle saçlarını süsledin.

Kır çiçeklerinden yapılmış dizileri yumuşak gerdanına doladın.

Güzel kokulu yağlar sürdün, yumuşak sedirler üzerine uzanıp dinlendin.’

 

Fokaia’dan okuluna eğitim için gelen Timas isimli genç kızın ölmesi ve cenazesinin Fokaia’ya yollanması sırasında söylediğin o muhteşem dizeler hala çınlamakta kulaklarımda.

Ah! Sapho.

 

‘’ Bunlar küçük Timas’ın külleri.

  Daha kocaya varmadan

  Persephone’nin karanlık odasına yönelen

  Arkadaşları kızlar yas içinde

  Keskin bıçaklarla, yumuşacık saçlarından

  Bu örgüleri kestiler.’’   





 

 ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

Kaynakça; Phokaia Kent Tarihi ( Küçük kentin büyük tarihi. )

            MÜJDAT MERSİN.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Bu güzel yazınız sayesinde Foça'nın esas adının Phokaia olduğunu öğrendim. Fenikeliler devrinden beri güzel bir antik kent olduğu Müjdat Mersin'in tarihi kitabı yazmasından da anlaşılıyor. Güzel bilgi için teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922