DÜNYANIN MALINI TOPLASAK DA BU DÜNYANIN SONU VARDIR. BİZ UNUTURUZ BAŞKA, ÖLÜMLER, ARADA HATIRLATIR.

 

 

 

Medeniyetlerin ve dolayısıyla, insanların arasında barışı ve diyaloğu sağlamak için hangi yollar etkilidir?

Birkaç yol bulup ilerleyebilirsiniz.

Şüphesiz sanat bu yollardan biri.

Sanatın, sanatçının varoluş nedeni ırk, dil, din, milliyetler üstüdür. İnsanlığa hizmeti, çok taraflılığın, kültürel çeşitliliğin sembolü ve mirası olmasıdır.

Bir yol bulup kendinizi ifade etmek istediğinizde, sanatın dallarından birini seçersiniz mutlaka ve bulunduğunuz yer, konumunuz mevkiiniz ne olursa olsun, diğer insanlarla orada, sanatta eşitlenirsiniz.

Başta müzik olmak üzere, ki ben müziği en başa koymak isterim.

Belki başka bir insan resmi koyar en başa, bir başkası da şiiri.

Edebiyat ya da heykel sanatını koyarsınız belki siz.

Kendinizi en güzel ifade ettiğiniz yerdir orası.

 

Ben Tekstil Mühendisiyim ama,










 

Bundan elli küsur yıl önce, o zamanlar Endüstri Meslek liseleri olarak anılan meslek lisesinden,

Afyon meslek lisesi Elektrik Bölümünden mezun oldum.

 

 

O yıllarda meslek liselerinde bildiğiniz gibi, edebiyat, matematik, fizik kimya, yabancı dil dersleri en az seviyede öğretilir ve asıl ağırlık meslek derslerine verilirdi.

Elektrikle ilgili dersleri severdim.

Ancak elektrik atölyesinde hocama, Fakir Baykurt’un kaplumbağalar isimli kitabını bir köşede okurken yakalanacak kadar kendimi okumaya kaptırırdım.

Yanıma kadar gelen,

Başımda dikilen hocayı fark etmez, kitabımı da Hocaya kaptırırdım.

Allah uzun ömür versin Ahmet Gündüz Hocam, Kitabı almış bir hafta sonra geri getirmiş, bu çok güzelmiş ya! diye kitabımı geri vermişti.

Ülkücü arkadaşlar, okuduğum kitapları sıramdan gizlice alırlardı.

Onlara da kitap kaptırdım. Beni severlerdi.

Bak bunları oku diye Şeyh şamil şiirleri verirlerdi.

Okurdum onları da. Heyecanlı şiirlerdi.

Şiiri de çok severdim.

Meslek lisesinde edebiyat hocamızın düzenlediği şiir okuma yarışmasına Behçet Necatigil’in ARADA şiiri ile katıldım.  






Yabancı dil dersim olduğundan sonuçları beklemeden derse girdim.

Ders sonrası hocam çağırdı ‘’ Birinci oldun tebrik ederim’’ dedi.

O yarışmada Yaşar Kemal’in Üç Anadolu efsanesi isimli kitabını Edebiyat hocamın imzasıyla kazanmıştım.

Okumayı hiç bırakmadım o günden sonra elimde hep kitap oldu.

Her bulduğum fırsatta okudum, her şeyi okudum.

Çin Bambusu gibi uzun yıllar köklerime çalıştım.

Toprağın üzerine bir filiz vermedim. Köklerim güçlendi.

Okumak bende, nefes, yemek gibi, su içmek gibi olmazsa olmaz, çok da doğal bir şeydi.

Şanslıydım da bu konuda. O yıllarda, çok büyük, arka bahçesi meyve ağaçlarıyla dolu dört katlı bir evde oturmaktaydık.

Biz zemin kattaydık. Bizim üst katımızda kız kardeşlerimin ortaokul öğretmenleri olan karı koca Bekir Abi ve İfakat abla oturuyordu.

Annem onlar okuldayken küçük kızlarıyla ilgilenirdi. Burcu bizim kız kardeşimiz gibiydi.

Sevgiyle ilgilenirdi küçük kızla annem. Bizler de okulda olmadığımız zaman mutlaka bize gelmesini isterdik. Seviyorduk Burcu’yu.

Bekir abi ve İfakat abla bu durumdan çok memnundular çok da minnet duydular ailemize.

Bekir abi bir gün beni yukarıya çağırdı. Bana kitaplığını gösterdi.

Bir odaydı aslında bulunduğumuz yer ve dört duvarı kitapla kaplıydı başım döndü bir an.

Bana o aslında kütüphane diyebileceğimiz odadan istediğim kitabı alıp okuduktan sonra yerine koyabileceğimi söyledi.

Ben ikişer üçer kitap aldım her defasında. O günden sonra başım kalkmadı kitaptan.

Reşat Nuri Güntekin’in ‘’Çalıkuşu’’ ile başlayan okuma serüvenim bu gün hala devam ediyor.

Köklerimin güçlendiğine inandığım gün yazacaktım, biliyordum

O günlerde Şubat tatillerinde edebiyat hocaları kitap özeti isterlerdi.

Bir kitabı okuyacak ve onun özetini çıkarıp okul açıldığında da ödev olarak teslim edilmesi gereken o yılların çok önemli, kitap okumaya teşvik eden bir uygulamasıydı.

Zaten elimde olan Yaşar Kemal’in ‘’İnce Memed’’ ini bitirip, o muhteşem kitabın özetini de büyük özenle çıkarıp tatil dönüşü ödevimi teslim etmiştim.

Edebiyat hocasının bile gözlerini dışarı uğratan o özet, bu gün buralara getiren en önemli itici güç olmuştur.

Kim derdi ki, zaman gelecek, yaşadıklarım ve beliren yazma cesaretimin etkisiyle bu gün imza günleri düzenleyecek bundan gururlanacaktım.

Beliren yazma cesareti nasıl belirdi derseniz, evde oturmaya mecbur edildiğimiz zaman diyebilirim size.

**

Ve bir gün covid19 diye bir hastalık çıktı evde oturmaya başladık.

Gün bu gündür deyip, ‘’Oturarak başarılı olan tek canlı tavuktur.’’ sözünü hatırladım ve yazmaya başladım.

2020 ile 24 arasında dört kitap yazdım.

İlki TAKLAMAKAN bir otobiyografidir. Daha sonra YANKISIZ’I yazdım.

Ondan sonra da SÜRGÜN ŞEHRİNDEN ÇIKIŞ’I yazdım.

Bu kitaplarda geçmişte olan biteni, hatırladıklarımı kaleme alıyordum.

Biyografiler olan biten geçmişte kalanlardır. Bu kitapları elbette okuyanlar bana çok olumlu cümlelerle döndüler.

Alıp okumayıp bir kenara atanlar da oldu biliyorum.

Belki onlar da okumayı sevmeyi yeniden değerlendirmeliler.

Olan biten ve geçmişte hatırladıklarım elbette yazmak için harika, yazılması gereken şeylerdi; 





Ancak LETHE 1988 ‘ de ;

Artık beni doyuramayan romanlardan vazgeçip sosyoloji, felsefe, mitoloji, bir mesaj veren dünyaca ünlü filmler, antik şehirler gibi konulara yönelip bloğumda da sıkça yer verdiğim konulardan yola çıkarak,

Kurgu bir hikaye yaratmaya çalıştım. Bu hikayeyi hızla anlatıp tüketmek yerine,

Yunan Mitolojisinde, yer altında aktığı kabul edilen çok eskiden hikayesini okuyup çok etkilendiğim, özünde derin mesajları olan LETHE UNUTUŞ IRMAĞINI konu ederek, içinde sosyoloji ve felsefenin de olduğu, o kurgu hikayeyi içine serpiştirdiğim bir kitap yazmaya çalıştım.

Bu kitapta bir kurgu hikaye var ama bu hikayenin bir kısmı da gerçektir.

Onların neler olduğunu okuyunca anlayacaksınız değerli dostlarım.

1988 yılı ise eşim ile birlikte bizim için tam bir kırılma noktası olmuştur.

Yukarıya doğru çekildiğimiz, profesyonel iş yaşamımızda o kırılma noktasından sonra hızla yükseldiğimiz sonrasında da elbette burada kendime bir pay çıkarmayacağım.

Eşim Sıdıka Güleryüz’ün üstün çabaları ve bitmez tükenmez enerjisi ile kurulan ve günümüze kadar gelen Sına Tekstil A.Ş. kurulma aşaması başlamıştır.

Profesyonel çalışma yaşamımızın sonlarına geldiğimizi o sıralarda anlayamadık.

Sanki sudan çıkan balık olacak ve yaşama tutunamayacaktık.

Bizi o acımasız, rekabetçi ve mutlak itaat, saygı isteyen ortamdan çıkmaya zorlayan olaylar zinciri, iç kırılmalarımız, direnişimiz çabaladıkça da çıkışa doğru daha da yaklaşmamız birbirimize daha çok yaklaştırdı tek tutunacak dalımız sadece birbirimiz olduk.

Sonunda olacak olanlar oldu ve kendimizi İzmir’de bulduk. O günden sonra tüm hassasiyetimizle yavaş adımlarla ilerlemeye zamanı geldiğinde de kendiliğinden oluşan, günümüzde çok başarılı, çalışanlarına değer veren ihracatçı şirketimiz oldu.

O yüzden buradan, hayata fazla direnmemenizi, zamanın, siz iyi niyetinizi koruduğunuz sürece sizi daha güzele doğru götüreceğini, direnirseniz sadece güzele giden yolun uzayacağını yazabilirim dostlarım.

**

İmza günümün hazırlanması aşamasında başta yine eşim Sıdıka Güleryüz’e sağladığı imkanlar ve şirketin Showroomunu bize açtığı için

Sonsuz teşekkürler ediyorum.

Yine imza günümün gerçekleşmesi aşamasında yüksek performans gösteren ve işleri arasında emeğini veren,

Sına Tekstil IK müdürü Özlem Karacaya,

IK müdür Yardımcısı Erkan Yılmaz’a.

İdari Müdürümüz Erdal Öztürk’e,

Ange ve Ange Petit yayınları, yayınevi genel yayın yönetmeni ile Zoom bağlantısını gerçekleştiren, teknik altyapıyı kuran Sına Tekstil IT elemanımız Alper Oktay’a,   

Dijital davetiyenizi tasarlayan Funda Çevirgen hanıma

Sına Tekstil Sekreteri, Tülay Aydoğan’a,

Buraya ulaşmanızı sağlayan Mehmet Tütüncü’ye,   

Sına Tekstil maharetli ve yüksek gayretli, çalışkan Aşçısı Hayriye Sağıroğlu hanıma ve eşi Ahmet Sağıroğlu’na

Yardımları için Eylem Polat’a,

Mağaza satış elemanımız Gizem Küçük Kara Kurt’a içten teşekkürlerimi sunarım.


ÖZDENER GÜLERYÜZ.

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Başarilarinizin devamin dilerim her zaman.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Samire Ağayeva.

      Sil
    2. İyi ki yazıyorsunuz, birikiminizden arada biz de sebepleniyoruz.

      Sil
    3. İlhan bey çok teşekkür ederim. Birikim hepimizde var ben biraz fazlaca dışavurumcuyum sanırım.

      Sil
  2. Yazarlık size çok yakışıyor. İçten yazılarınızı okuyunca daha da anlıyor insan. Okumadigim kitaplarınızı da okuyacağım. Müziği de çok sevdiğiniz ortada. Kendi siirinizin Kurdilihicazkar bestesi de var. Çok yönlü ve üretken lgiinizi alkışlıyorum. Daha çok eserlere imza atma gunleriniz olsun. Imza gününuz de bizleri de unutmadiginiz için ayrıca teşekkür ederiz. Konuk severliginiz her daim aynı. Kiymetli SidikaHanima size selamlar sevgiler. Sağlıkla güzel günler dilerim. 🙋👏👏👏

    YanıtlaSil
  3. Çevrim hanım bu güzel değerlendirmeniz için içten teşekkürlerimi gönderiyorum. Selamlar.

    YanıtlaSil
  4. Orta okul ve lise yıllarımda iken kitap okumayı çok severdim. Unutamadıklarımdan bazıları Jül Verne nin bütün kitapları, Viktor Hugo nun Sefilleri, Halide Edip'in Sinekli Bakkalı, Reşat Nuri Güntekin'in kitapları. Yahya Kemal'in eserlerinin içerisinde özellikle Kendi Gök Kubbemiz. Gençlik yıllarımda heyecanla okuduğum İgor Gouzenko'nun Bir Devin Düşüşü. Gene iki kez okuduğum Yaşar Kemal'in İnce Memed'i hayatımda iz bırakan eserlerin bazılarıdır. Lise de iken en çok sevdiğim ders edebiyat idi. Yahya Kemal Beyatlı'nın Kendi Gök Kubbemiz adlı şiir kitabındaki şiirlerin tamamına yakınını ezberlemiştim ve o şiirleri okumaktan çok zevk alıyordum. Kompozisyon dersinden de çok yüksek notlar alıyordum. Edebiyat hocam kompozisyon yazılarımda en çok uzun cümleler kurmakta çok iyi olduğumu söylerdi. Ayrıca benim kompozisyon ödevlerimi kendisi sınıfta okuyordu ve sınıfça irdelemesini yapıyorduk. Çalışma hayatım süresi içinde okumayı ihmal ettim. Fakat siyaseti çok sevdiğim için mahalli bir gazetede arada bir siyasi makaleler yazıyordum. Fakat yoğun çalışma hayatımdan dolayı yazmaya ve okumama fazla zaman ayıramıyordum. Çünkü çalışma hayatım devam ederken yarıda bıraktığım üniversite eğitimimi de tamamladım. Genç yaşta emekli olup serbest (İnşaatçılık) işlerine başlayınca da iş yoğunluğumdan dolayı pek kitap okuyamıyordum. Şimdi de tam emekli olunca monoton hayattan kurtulma yolları ararken iyi ki sizin gibi sıra dışı bir dostum oldu. Sayenizde yeniden kitap okumaya başladım. Her ne kadar şu an yavaş okuyorsam da yakın zamanda yine eskiden olduğu gibi hızlı okumaya dönmeyi umut ediyorum. Dokuz Mart imza gününüzde eşim ve ben çok mutlu olduk. Güzel misafirperverliğinizden dolayı teşekkür ediyoruz. En kısa zamanda yeni kitabınızı da okuyacağım. Size ve eşinize sağlıklı yaşam içinde başarılarınızın devamını diliyorum. Selam ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murat bey ne kadar güzel anlatmışsınız. Tekrar okumaya başlamanız da harika. Asıl ben imza günüme katılımınıza çok sevindim. Gerçekten ben de sizin gibi dostlara kavuştuğum için mutluyum. Teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922