ÖLÜLERİ YAŞAYANLAR GÖMMELİ, FAKAT BURADA YAŞAYAN HİÇ KİMSE YOK. - ANDREİ PLATONOV. -
Kabul gören
bu gerçeklik günümüz modern insanına iki soru sorduruyor ve bu soruların
peşinden farklı yollardan giderek doğru cevaplar bulmaya zorluyor.
Biz neyiz? Ve
Nereye Gidiyoruz?
Ünlü
biyolog Lluís Quintana-Murci ( 1970, Palma de Mallorca İspanya. İnsan evrimi,
popülasyon genomik çeşitliliği üzerine yaptığı araştırmalarla tanındı. Biyolog
ve popülasyon genetikçisi.)
Bu
sorulara yanıt verirken, genomlarımızı deşifre etmek ve sadece günümüzün değil,
aynı zamanda fosil kalıntılar sayesinde dünün insan popülasyonlarının
çeşitliliklerini keşfetmek için bilimin sunduğu güçlü araçlardan faydalanıyor. Homo sapiens’in ,Neandertaller ve Denisovalılar gibi arkaik insanlarla
nasıl karıştığını anlatıyor.
Böylece
günümüzde moda olan modern ırkçılığa da nokta koyuyor:
‘’ Hepimiz Meleziz.’’
Artık
günümüzde herkes biliyor ki, Homosapiens insan ırkı, tüm dünyaya yayılırken
kendinden başka yukarda adı geçen insan ırkları ve de diğerleriyle de bir
yandan karışıp melezleşirken diğer yandan da günümüzde artık iyice açığa çıkan
o muhteşem fark nedeniyle, yani ince zeka ve üstün düşünce, çözüm bulma yetenekleriyle
diğerlerini alt ederek yaşamsal yeteneğini günümüze kadar sürdürdü.
Günümüzde
insanlık öyle bir noktaya geldi ki ve çok da belli ki yeni bir evreye giriş
yapıyoruz.
Benim
araştırmama göre, eski dönem içinde başlayıp yeni döneme doğru giriş yapma ve
ilerleme evresine ‘’postmodernizm’ adı veriliyor.
Bu anlamda postmodernizm, Orta Çağ ile modernizm arasında bir geçiş
süreci olarak görülen Rönesans’a benzetilebilir.
Rönesans
bir geçiş süreci olarak hem Orta Çağ’dan izler taşıyor hem de doğmakta olan
yenidünyayı haber veriyordu.
Bu bağlamda
postmodernizmi de gelecek olan yenidünya düzeninin habercisi olarak görebiliriz
çünkü postmodern sözcüğünün etimolojik kökenine baktığımızda “post”
sözcüğünün eski Yunancada “sonra gelen” anlamıyla çokça modernizm vurgusu
yaptığını söyleyebiliriz.
**
Descartes’ın ünlü “Düşünüyorum öyleyse varım.” sözünün, sıradan bir ifade olmadığını düşünüyorum.
Bugünden geçmişe baktığımızda çok fazla anlamlı
bulunmayabilir ancak 6. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar süren toplumsal süreçler
boyunca yok sayılan “insan” düşüncesi sonrasında söyleniyorsa anlamı çok ama
çok daha derindir.
Descartes bu sözüyle insanı; bilmenin, var olmanın,
varoluşun merkezine yerleştirmiştir.
“‘Ben’ olarak, yani birey olarak insan neyi
bilebileceğini söyleyebilir,” der. Dönemin yaygın kilise otoriteleri bu nedenle
onu aforoz ederler ama çağın güçlü dönüşümü kilise otoritelerinin değil,
Descartes’ın bireyinden yana olmuştur. Dolayısıyla bu güçlü vurgu nedeniyle o,
modern düşüncenin başlatıcısı olarak kabul edilmektedir.
NEREYE
Mİ GİDİYORUZ?
2030 yılından
itibaren, sohbet ettiğimiz birinin robot mu, insan mı olduğunu anlayamayacağız.
Yapay zeka
yazılımlarıyla öğrenebilen robot teknolojilerinin geliştirilebiliyor olması
insan ve robot arasındaki farkı giderek kapatacak gibi görünüyor. Öğrenebilen
robot, kendi kendine daha gelişmiş bir robot üretebilir anlamına geliyor.
Bilim kurgu
filmlerinde gördüğümüz insan-robot çatışmalarının da çok uzak olduğunu söylemek
fazla iyimserlik olur.
Gelecekte uzayın
derinliklerine yolculuk yapacak olanlar, açlık, susuzluk, vücudun koşullara
uyum sağlaması, uyku ve diğer fiziksel ihtiyaçları olmayan robotlar olacak ve
belki de bu arkadaşlar bizden "atalarımız" diye söz edecekler, bundan
100-200 yıl sonra.
Buraya kadar
okuduklarımdan anladıklarım ve aklımca çıkarımlarım sonucunda yazdıklarımdan sanki
insanlık güzel bir yere gidiyormuş gibi anlaşılacak. Öyle düşünüyorum.
Tam da burada elimde
olmadan ama!! Diye kendime ve diğer insanlara dönüp bakmadan edemiyorum ben.
Daha geçenlerde
ülkemin yapamadığı – yapacağına da hiç inanmadığım - bir uzay gemisi ile bir hava albayını yine
kendimizin olmayan bir sistem içinde eğiterek, hani derler ya ‘’ayranımız
yokken içmeye’’ duyumlara göre elli beş milyon dolar ödeme yaparak,
Konak Gültepe
dolmuşunun arka koltuğunu dörtler gibi füzenin arkasını dörtleyerek dolmuşa
bindirmenin ve sadece dört yüz km – bence komşu kapısı - yukarıya göndermenin altta yatan diğer
sebepleri neler olabilir acaba?
Dünya ile yaptığı
görüntülü konuşmada değerli albayımızın bizim onu yerçekimsiz ortamda olduğuna
inanmamız için elindeki mikrofonu aşağıya, kendisini de yukarıya doğru atması
konusunda pes dedirtecek, yok artık o kadar da değil acaba sen şu an neredesin
ki? Sorusunu sordurtacak kadar ileriye gidilmesi ülke olarak zeka seviyemizin
tartımı gibi olmuştur bence.
**
"ölüleri,
yaşayanlar gömmeli,
fakat
burada yaşayan
hiç
kimse yok;
hayatta
olanlar uykuda geçiriyorlar ömürlerini...
sen
onlar için mutluluk
yaratamazsın,
kendi
kederlerinin bile
farkında
değiller,
üzülemiyorlar
bile artık...
çünkü
çoktan tükenmişler." andrei platonov
**
Kısaca dünyanın
gelişmiş ülkelerinin insanları, , ülkelerinin onlara hak olarak tanıdığı gerçek
modernlik ve postmodernlik kavramlarını yaşamaktalar.
O ülkelerde uzun
olmayan süreçlerde hak, hukuk ve adalet yerini bulmakta, kurumlarda liyakat
sahibi insanlar makamları işgal etmekte,
Trafikte, iş
yerlerinde, oturdukları sitelerde, gittikleri park bahçelerde, marketlerde
gözle görünür bir düzen içinde saygı, kurallara uyma mecburiyeti kendiliğinden
gerçekleşmekte.
Çarpıcı olduğuna
inandığım bir örnek vermek isterim.
Hepimizin tanıdığı,
Mardin Savur 1946 doğumlu, biyo kimyager, moleküler biyolog ve Nobel Kimya
ödülü sahibi ( Tomas Lindahl ve Paul L. Modrich ile birlikte DNA onarımına
ilişkin çalışmaları nedeniyle.)
Değerli insan Prof.
Dr. Aziz Sancar’ın Twitter da takipçi sayısı Üç yüz elli dört bin iken,
Kayseri doğumlu Yasin
Cengiz isimli ve İnstagram profilinde ‘’Video içeriği Üreticisi’’ olduğu yazan
hüneri sadece koca göbeğini oynatarak tuhaf müzikler eşliğinde kıvırtmak ve
göbek hoplatmak olan kişinin takipçi sayısı Bir milyon dört yüz bin.
Sadece bu örnek bile ülke
vatandaşlarımızın ne kadar derin bir uyku ve illüzyon içinde yaşadığının çok
bariz bir göstergesidir.
Ülkemizde şu an
üniversitelerde profesör olan kişilerin liyakat durumları, bin dokuz yüz
atmışlı yılların lise mezunu insanlarının liyakatlerinden daha aşağıda.
Uzatmadan bizler ülke
olarak şu an, korkunç bir illüzyon ve göz boyamanın içindeyiz.
Ülke olarak dünya sıralamasında kültür ve eğitim seviyesi olarak dış ülkelerin biz bakışı; Narko devlet statüsüdür.
Vatandaşını, dünyada
insanlık postmodernliğe doğru hızla geçiş yaparken ‘’bak biz uzaya gittik.’’ Diye,
o vatandaşı açken ve emeklisi sürünürken göz boyayıp, illüzyonlarla aldatmak ülkeyi hangi
postmodernliğin içine koyar bilemedim.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Andrei Platonov'u yeni duydum. Komünist olmasına karşın fikirleri Stalinizm e karşı kuşkulu görüşlerinden dolayı eserleri ömür boyunca yasaklanmış. Tabii ki ölüleri yaşayanlar gömer. Fakat burada kimse yoksa, gömülecek kimse de yok demektir. Neden kimse yok ? Bütün herkes aynı anda öldü ise tabii ki ölüleri gömecek kimse yok demektir. Ve de sorun da yok demektir. Veya Yahya Kemal Beyatlı nın dediği gibi ''Ölenler öldü, kalanlar ile mustarip kaldık''... dediği gibi sona kalanlardan biri ben isem veya Dünyada sadece en sona ben kalıyor isem, kesinlikle ben en son ölmeyi istemem. Çünkü bu durumda Andrei Platonov'un dediği gibi Dünyada beni gömecek kimse yok demektir. Her ne kadar günümüzde insanoğlunun altmış bin yıldan fazla bir süre önce Afrikadan başlayarak Dünya da yayıldığı tezi kabul edilmekte ise de; Bence bu tez bir zaman sonra yerini başka bir teze bırakabilecektir. Çünkü, bence: altmış bin yıl gibi bir zaman süresi insan oğlunun evrimleşmesi için çok kısa bir zaman olduğu gibi; Son zamanlarda yapılan kazı çalışmalarında (örnek: Göbeklitepe) ve hatta son günlerde bazı bilim adamları tarafından ilk insanların Türkiye de ortaya çıktıkları iddiası da gündemdedir. Ne malum ? Göbeklitepe gibi bir yerin altında daha önceden başka bir medeniyetin olup olmadığı ? Ayrıca bütün insanlığın Afrika dan Dünya ya yayılması nasıl olabilir ki ? Böyle bir olayın gerçekleşmesi için ben'ce bütün Dünya'nın tek bir kara (tek bir kıta) parçası olması gerekirdi. Tabii ki BEN'CE kelimesi çok iddialı bir anlam taşıyor. Bu kelimenin üzerinde konuşmak gerekirse ben'ce yani evet ben'ce diyebilen kişinin kendine ait iddialı bir mantıksal değerlendirmesidir. Dünya nın üçte ikisi denizler ile kaplıdır. Ne malum ? Milyonlarca yıl önce şu anki denizlerin kara parçaları olup olmadığı ? Denizlerin binlerce metre altında eski kıtalar olup olmadığı henüz tespit edilmiş değildir. Kim bilebilir ki belki de milyonlarca yıl önce şimdiki karaların bir kısmı deniz olamaz mı idi ? Öyle ya bazı ana karalarda yapılan kazılarda deniz canlılarının fosillerine rastlanmaktadır. Tabii ki bu durumda da belki de şu an ki bir çok denizler çok eski zamanlarda kara parçaları idi.
YanıtlaSil"BİZ NEYİZ NEREYE GİDİYORUZ ?''. Bu iki sorudan önce de yine ben'ce diyorum ki: Öncelikle insanların Afrika da ortaya çıktıkları iddiasından önce nereden ve nasıl geldikleri, nasıl oluyor da insanlar diğer hayvanlardan farklı olarak iki ayaklarının üzerinde yürüyebildikleri ve insanların haricinde ki bütün hayvanların kendi giysileri ile doğdukları, fakat insanların neden çıplak doğdukları konuları, en sonda ise "Nereye gidiyoruz" konusu tartışılmalıdır. Ayrıca en az on yıldır kafama takılan bir sorudur şu: Başka gezegenlerden çok daha yüksek zekâya ve medeniyetlere sahip yaratıkların milyonlarca ışık yılını aşarak Dünyamıza gelip gelmedikleri sorusu. İşte burada benim yıllardır kafa yorduğum bu çok yüksek zekâ seviyesine sahip yaratıkların kendileri değil de; Bizlerin daha yeni yeni hayata geçirmekle meşgul olduğumuz fakat uzaylıların canlı görünümündeki yapay zekalı robotları uzay gemileri ile Dünyamızı Kristof Kolomb gibi keşfe göndermiş olmaları ihtimalleridir.
YanıtlaSil"HEPİMİZ MELEZİZ" Tabii ki hepimiz meleziz. Dünya da Arı ırk olduğunu veya arı ırk yaratabileceğini iddia eden bir bilim adamı veya Hitler gibi bir cani diktatör varsa eğer; Bu kişi abesle iştigal ediyordur.
YanıtlaSil"DÜŞÜNÜYORUM ÖYLE İSE VARIM" Tabii ki düşünüyorsak varız. Fakat öncelikle insan oğlunun düşünemeden önce ki var oluşunu daha doğrusu beynini kullanmaya başlamadan önceki durumunu yani bilinçsiz olarak yaratıldığı şeklini de iyice araştırmak lazımdır. Şöyle ki: İnsan oğlu gerçekten de Adem ile Havva dan mı doğdu. Veya insanın ilk yaratılış şekli nasıl bir yaratık idi ? Sorusu başka versiyonları ile de araştırılabilmelidir. Şöyle ki: Bazıları insanın atalarının deniz de olduğu varsayımı yerine ben yine bence diyorum ki; (bu iddiam biraz da komik gelebilir) İnsanın ilk yaratılış şekli bir bitkiden olamaz mı idi ? Neden olmasın ki, Dünyada böcek vs canlı yiyen bitkiler varken ve canlı yiyen bitkilerin çoğalırken milyonlaca yıllar içerinde geçirdikleri evrimleri bilim henüz tespit edememişken... Belki de milyonlarca yıl önce tanımlanamayan birilerinin toprağa attığı tohumlardan insansı yaratıkların çiçek gibi ortaya çıktıkları ve milyonlarca yıl içerisinde evrimleşerek beynini kullanabilen ve de alet yapabilen insancıklara dönüştüğü tezini de pek ala ortaya atacak bilim adamları da çıkabilecektir. Ayrıca ben insanoğlunun evrim sürecinin bitmediği ve evrimleşme sürecinin devam ettiği kanaatindeyim.
YanıtlaSil"NEREYE Mİ GİDİYORUZ ?" İşte esas sorunlu sorumuz da bu. ABD (NASA) 20 temmuz 1969 da Ay'a ilk insanları gönderdiğinde; Türkiye de fıkra gibi bir söylem vardı: "Elli yıla kalmadan Türkiye Dünyanın tek hakimi olacak" deniliyordu. "Bu nasıl olacak ?" diye soranlara da "Bütün Dünya ülkeleri Ay'a gidecek ve Dünya da sadece Türkler kalacak" deniyordu.
YanıtlaSil"TABİİ Kİ POSTMODERİNİZİM" Teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği Dünya da bundan kırk yıl kadar önce birileri çıkıp ''yakında sigara paketi büyüklüğünde bir cihaz icat edilecek ve bu cihaz ile bütün Dünya ile anında görüntülü iletişim kuracaksınız'' demiş olsa idi; Acaba böyle bir söyleme kaç kişi gülmezdi... Evet Dünyanın gelişmiş ülkeleri baş döndürücü bir hızla postmoderinizm'e doğru giderken biz ne yapıyoruz ? Biz de Cumhuriyetin yüz birinci yılına girdiğimiz şu günlerde Asya ve Orta doğu ülkelerinden de gerilere doğru hızla GEÇ POSTMODERİNİZM'E doğru evriliyoruz...
YanıtlaSil