TANRI - DOĞA - İNSAN TÖZ'ÜNDE ''VARLIĞIMIZ, DÜNYA'YA HİÇLİĞİMİZLE'' - LETHE 1988 -

 

 

 

 

       Doğayı bir bütün olarak tasarlayan ve onun rasyonel bir açıklamasını kurmaya çalışan Spinoza'nın ‘’ETHİCA’’ isimli kitabını ağır ağır, tüm kelime ve satırlarının kanıma karışarak yaşamımın geri kalan bölümünde yolumu parıl parıl aydınlatacak şekilde faydalı olmasını dilerken,

Yılın son dolunayı ile birlikte kazanmayı beklediğim, - tüm uzman görüşlerine göre, bu dolunayın artık hayatımızda en net kararlarımızı vermiş ve büyük değişimler kazanmış, kendimize dönmüş, durulmuş, dönüşmüş olarak yol alacağımızı gösteriyor- farklı, faydalı, yapıcı özellikler kazandırmış bir kitap olarak kitaplığımda yer almasını da istemekteyim.  

ETHİKA, beş yüz sayfanın üzerinde ve sona eklenmiş, kitapta yer alan yabancı terimleri açıklamak üzere Latince - Türkçe terimler sözlüğü ile de okuyucuya daha anlamlı bir hizmet vermekte.





Ben şu an kitabın üç yüz otuz dokuzuncu sayfasındayım ve okumaktayken, kısa ama belki de onca sayfa içinde akışınızı aniden durduracak bir cümle üzerinde biraz durmam gerektiğini düşündüm ve hatta bu konuda yazmak da istedim.

Yılın son makalesiyle bloğumda Spinoza/ Ethica olacak ki bu da ayrı bir sevinç kaynağı.

Sadece bana yakın arkadaşlarımın, yakınlarımın bildiği, şu an basım aşamasında olan dördüncü kitabım  ''LETHE/1988'' ‘ de ilk defa bir kurgu kitap denemesi yapmış olmam ve yayınevinden tebrik almış olmam da ikinci bir sevinç kaynağım. Bu kez diğerleri gibi fazlaca bir aceleciliğim de yok. Sakinim.

Bu kitap belki de kendi yazma konusunda verdiğim en önemli sınavdı ve onun kendi mecrasında heyecansız akmasını, başka çaba göstermeden insanların ona ulaşmasını beklemek istiyorum.

Yeni yılda, Ocak sonuna doğru tüm satış noktalarında olmasını bekliyorum.

Ayrıca da yeni yılda, butik imza günleriyle de okumayı seven kitap kurtları değerli dostlarımı işyerimizde ağırlayıp imzalı olarak vermek istemekteyim kitabımı.

Peki, neydi yılın son günlerinde ethica'da okuyup, durup üzerinde düşünmek istediğim cümle? 

ETHİKA’nın Üç yüz otuz dokuzuncu sayfası ve Yirmi ikinci önermesinde Spinoza,

Diyor ki;

 

''Varlığı koruma çabası denen erdemden daha üstün erdem yoktur.''

 

Anlaşılıyor ki, Spinoza, bir çaba gösteriyor ve sonucunda oluşturduğu metafizik sistemiyle de Tanrı, doğa ve insan arasındaki ilişkiyi bir bütünlük içinde değerlendiriyor.

Spinoza’da bütünlük içinde yer alan tüm unsurlar arasında kopmaz bir bağ görülüyor. Bu nedenle, insanı anlamak için, onu Tanrı ile doğa ile birlikte ele almak gerekiyor.

Spinoza, bütün diğer görüşlerinde olduğu gibi, insan konusundaki düşüncelerini de ortaya koyarken, onun düşünce sisteminde merkezi kavram

olan “Tanrı ya da Doğa” kavramından hareket ediyor .

Spinoza metafiziğinde, Tanrı ve Doğa kavramları birbirinden kesinlikle ayrımları yapılamayan iki temel kavramdır. Bu bağlamda Spinoza, bütün varlığın temelinde yalnızca tek bir tözün bulunduğunu kabul eder.

Töz, “varolmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır.”

Başka bir değişle töz, nedeni yalnızca kendisinde olan ve var oluşu başka bir varlıktan dolayı olmayandır.

Buna göre, Spinoza açısından, böyle bir tanımlamaya uyan tek bir varlık vardır, o da Tanrı’dır. Yani,

“Tanrının dışında bir töz ne var olabilir ne de tasarlanabilir.”

Spinoza, diğer bütün açıklamalarında olduğu gibi, insan üzerine düşüncelerini de söz konusu metafizik sistemine dayandırır.

Buna göre, acaba Spinoza’nın metafizik sistemi içerisinde insana bakışı nasıldır? Bir zorunluluğun egemen olduğu bu sistemde insan, yalnızca bütünün bir parçası mıdır? Yoksa özgürlüğe sahip bir varlık mıdır? İnsan kendi dışındaki varlıklarla ne tür bir etkileşim içerisindedir.? Tanrı yada Doğanın bir parçası olarak insanın en büyük çabası, en yüce erdemi ve en üstün mutluluğu nedir?

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en temel yön hangisidir?

Spinoza, monist (çokluğu birliğe indirgeyen) varlık anlayışı içinde insan ile ilgili düşüncelerini sıralarken öncelikle ruh ve beden problemi üzerinde duruyor. Çünkü ona göre bu problem, Descartes’da tam çözülememiş bir problemdir. Descartes’da ruh ve beden yada zihin ve beden birbirinden tamamen farklı olmakla kalmıyor, bir araya getirilemeyen ve bağdaşamayan iki ayrı töz olarak kabul ediliyordu.

Oysa Spinoza, bu dualist gelenekten uzaklaşarak, sorunun çözümüne kendi içinde tutarlı olan monist varlık öğretisiyle çözüm bulmaya çalışır. O, Descartes’daki güçlülüğün, ruh ve bedeni birbirinden tamamen ayırmasından kaynaklandığını düşünür.

Nitekim Spinoza, söz konusu güçlülüğü aşmak için, bu gerçekliklerden birini diğerine tabi kılan materyalist veya idealist çözümlerden hiç birini kabul etmemeyi, bunun aksine onları yani beden ve ruhu Aristoteles gibi bir ve aynı gerçekliğin iki ayrı görüntüsü olarak almayı uygun bulur.

Çünkü Spinoza’da zihin, düşüncenin; beden, yayılımın bir modusudur ve bunlar bir ve aynı gerçeklik olarak, Tanrının öz-niteliklerinin görüntüleridir.





Kitaptan da faydalanarak açıklamaya çalıştığım, kısaca Tanrı, Doğa ve İnsan'ı birbirinden farkı olmayan tek töz olarak anlatmaya çalışan bu görüş epeyce de etkileyici üstelik de var olmak için başka bir şeye ihtiyaç duymayan tek bir töz.

Spinozayı bu açıklamaları yüzünden kendi ait olduğu Tanrı kavramına farklı bakan Yahudi cemaati afaroz edip dışlamıştı.

''Baruch Spinoza, Yahudi kökenli Hollandalı filozof. Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden olan Spinoza, evren ve insan hakkında modern fikirler ileri sürerek öncü ahit eleştirileri yapmış ve zamanla 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmiştir.''

(24 Kasım 1632 - 21 Şubat 1677)

Spinoza Amsterdam'da, Portekiz Yahudi cemaatinde büyümüştür. İbrani kutsal kitabının doğruluğu ve Tanrı'nın doğası hakkında çok tepki çeken fikirler geliştirmiştir. 23 yaşındayken, kendi ailesi de dahil, Yahudi cemaati tarafından dışlanmıştır. Kitapları daha sonra Katolik Kilisesi'nin yasaklılar listesine girmiştir. Çağdaşları tarafından sıkça ateist olmakla itham edilse de, yapıtlarının hiçbirinde Tanrının varlığını reddetmemiştir.

Bir şeyin conatus’u  ( tüm dürtülerini, eğilimlerini ve duygusal yaşantısını belirleyen ilkeler.) o şeyin varolma mücadelesidir.

Bu nedenle bir şey ne kadar çok conatus’a sahipse o kadar çok kendine bağımlıdır. Başka bir deyişle, o kadar çok kendi içindir.

Buna göre, conatus, yani kendini koruma çabası, canlı ve cansız her şey de mevcut olan bir durumdur. Tüm şeyler bu sayededir ki, oldukları şey olmuşlardır. Yani kendilerini koruma çabaları onların özünde her zaman için var olan bir durumdur. Kendini koruma çabası, Tanrı ya da Doğa’nın şeylere vurduğu adeta bir damgadır. Bu yüzden hiç bir şey kendini kendinden kaynaklanan nedenler ile korumamazlık edemez.

İşte Tanrı yada Doğa, her insana bu conatus’u nakşetmiştir. Ancak conatus’ların kendisini dışa vurma tarzlarındaki farklılık ile şeyler birbirlerinden ayrılır. Bu nedenle, insanı diğer varlıklardan ayıran bir yön olmalıdır. İnsan ise, diğer canlılardan farklı olarak, çok değişik yollarla daha çok çevresinden etkilenen ve daha çok çevresini etkileyen bir varlıktır. Bu yönüyle diğerlerinden daha mükemmeldir.

Ancak insanı, diğerlerinden ayıran en temel yön, Doğa’da egemen olan nedensel düzeni bilen bir varlık olmasında yatar.




**

Değerli Blog okuyucularım, insan olarak hepimizin kendi töz’ümüzde bulunan ‘’varlığımızı koruma çabası erdemimizi’’

Spinoza’ya göre de (Tanrısal, Doğasal, İnsansal) Töz’de kalarak, yavaş yavaş yüzyılımızda insanlıktan çıkmaya başlayan insanlığı hiç olmazsa içimizdeki merhamet duygusuyla geleceğe daha parlayan bir insanlık için çalışmamızı diliyorum.

Yılın son yazısından saygılarımla.

 

ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Sipinoza Tanrının varlığını inkar etmediği halde neden Yahudi cemaatinden dışlanmış çok merak ediyorum. Ayrıca Katolik kilisesinden de neden dışlanmış bunu da merak ediyorum. Bu durumda Sipinoza'yı okumam gerekiyor. Yakında çıkacak yeni eserinizi de merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murat bey Spinoza'nın hem kendi cemaatinden hem de kiliseden dışlanmasının nedeni Tanrı tanımında gizli o bu tanımı bir tözde ( cevher) toplayarak Tanrı Doğa ve İnsan diye Tanrı ve İnsanı aynı tanımlamayayla doğa ile de özleşleştirerek tanımlıyor bu da hiçbir semavi din tarafından kabul görmüyor elbette. Size teşekkür ederim sorgulamanız için.

      Sil
  2. Varlık üzerine güzel bir yazı olmuş, tebrikler. Son paragrafta belirttiğiniz nedenselliğin farkındalığı konusu sanırım biraz göreceli. Yaşadığımız evren dahilinde oluş ve türeyişlerin, olma zorunluluğunun kendi tecrübelenmesine, varolmasının devamlılığına bir zemin olarak düşünüyor.kisaca sadece insan türevlerinin yaşamsal sebebi olarak hersey olmalı zannediyor. Peki öyle mi, ya aslında yaratılış içerisinde insan koca bir kek içindeki fındık kırığı ise. Ya bireysel akıllı bir formun olmaması, ama tabiatın kendi yaşam iradesi de bir bildiğimiz anlamda bir medeniyet için yeterli ise. Evrim, tek hücreli bakterileri milyon yıllarda ağaç yapabiliyorsa,aynı süreç bitkiye türevlerini sosyalleşmeleri konusunda engelleyebilir mi.ya diğer canlıları..peki insan aslında oluşlar içinde en hızlı irade özgürlüğünü kazanan tek hücreli türevi olduğunun farkında mı..
    Sorular çok..
    Kolay gelsin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922