SİYAH BEYAZ RESİMLERDE ''GAVUR İZMİR'' 'İN ASIL EFENDİLERİ VE SÖMÜRÜLMENİN İZMİRLİLİK YANI.
Çocuk yaşımda evdeki siyah beyaz fotoğraflara bakmaya bayılırdım. O fotoğraflardaki yüzler bildik tanıdık ve fotoğraflarda gülümseyen mutlu yüzlerdi.
Elbette o yaşta asıl gerçeğe değil de, beni kısa
süreli mutlu eden, fotoğraflardaki mutlu yüzlere odaklanırdım. Onlar benim tanıdığım
bana gerçek yaşamda da gülümseyen, seven mutlu olmam için çaba sarf eden
insanların yüzleriydi.
Ama bazıları vardı ki içlerinde, o fotoğrafların, çocuk aklımla anlayamazdım. Fotoğrafın
içindeki yerde oturan eğilmiş önündeki işle uğraştığı çok belli olan ama kısa
süreliğine işine ara vermiş asık suratıyla fotoğrafın çekildiği noktaya bakan
yorgun, yılgın ve başlarında beyaz başörtüleriyle bir iş yapan kadınlar görür
ve mutsuz olurdum, içim burkulur ve acırdı anlamsızca.
Yaşım biraz daha büyüyüp bir şeyleri anlamaya ayırmaya
başladığımda ise yine o fotoğraflara bakmaya devam ettim ama bir farkla. Elime
aldığımda öncelikle içimi acıtan o fotoğraflardan başlıyordum bakmaya.
Bir gün anneanneme sordum o fotoğraflardaki insanların
kimler olduğunu ve sanırım işte o zaman asıl gerçeği şimdiki kadar olmasa da
çocuk aklımla biraz daha çözümledim.
O fotoğraflar anneannemin de aralarında olduğu ve çağrıldıklarında
gittikleri ve yoğun olarak çalıştıkları mevsimsel bir çalışma idi.
O fotoğraf aslında çok şey anlatmakta idi ama ben o
zamankinden çok daha fazla acıyı çok ama çok daha ilerde o fotoğrafları tam
olarak çözümlediğimde ta içimde damarlarımda ve yüreğimde duyacaktım.
Mevsimsel çalışma diye tanımladığım iş, önceden
toplanmış ve kurutulduktan sonra önlerine getirilmiş onlardan iyisini
kötüsünden, çürüğünü sağlamından ayırmalarını işte o beyaz başörtülü yılgın,
yorgun kadınlardan istedikleri kuru incir ayıklama işlemiydi.
Fotoğraflara iyice baktığınızda yerlerde oturtulmuş,
başlarında beyaz örtüleriyle incir ayıklatılan kadınların kimler olduğuyla
ilgili acı bir gerçek içinizi burkar.
Onlar bu memleketin gerçek efendileri olan Türk
milletindendir.
Devlet dedikleri, onlara ancak bu kadarını layık
görmüştü. Ola ola tarlalarda meyankökü söken, pamuk toplayan rençperdiler.
Kocaları, erkek evlatları mı? O cepheden bu cepheye koşan orada burada telef
olan askerlerdi onlar. Onların zaten neden şehit düştüklerini soran da yoktu.
Sanıyorum şimdiki aklımızla, çocukken baktığımız fotoğraflardan
daha başka ve daha da büyük bir fotoğrafa bakarsak her şeyi daha güzel
görebileceğiz.
Gezdikleri her yerde, halkın kafasında bir tek yönetim
şekli vardı; o da İngiliz, Fransız ve Türk müttefik kuvvetlerinin, Osmanlı
Devleti’nin hükümet idaresini ortaklaşa yürütmesiydi. Ülke o zamanlar çapulcu
doluydu. O günlerde İzmir havalisindeki eşkiyalar her fırsatta talan yapıyorlardı.
Bir hastayı ziyarete giden zavallı Dr. Mc Craith,
güpegündüz yolun ortasında durdurularak Bornova civarında dağa kaldırıldı.Ve
500 sterlin fidye vermeden serbest bırakılmadı.
O zamanlar İzmir’de Türkler genellikle tarım ve
hayvancılıkla geçinirler semercilik, kemercilik, kunduracılık, takunyacılık,
basit demir ve bakır işleri, sandıkçılık, çulhacılık, sepicilik, devecilik ve
bunlara benzer içe dönük zanaat alanlarında sıkışmış kalmışlardı.
**
Hani hepiniz bilirsiniz, bazıları İzmir’e "Gavur" derler ya; doğruluğunu tüm İzmirliler kabul eder bu sözün. Çünkü Yunan’ı İzmir’e çıkmaya ikna eden, o kendini zamanın güçlü devletleri olarak gören devletleri, içten içe biliyorlardı ki, İzmir’de o dönemlerde çok kültürlülük hüküm sürmekteydi.
"Gavur" deyip işin içinden zekice sıyrılmak, sadece
basit bir oy avcılığıdır. Akıllı, aydın, bilgili, Çok kültürlü İzmirliyi
kandıramaz. Ayrıca bu kelime İzmir’ime, İzmirlime çok ama çok değişik
ayrıcalığı da beraberinde getirip, alnına yıldız gibi kazır. Nasıl mı?
Benim çok kültürlülük dediğim, hepimizce bilinen o
dönemde İzmir’imde hep birlikte sevgi içinde yaşayan, birbirlerinin örf, adet
ve geleneklerine çok saygılı Türk, Rum, Ermeni, ve Yahudi insan topluluklarının
olmasıdır. Ki bu insan toplulukları kardeşçe yaşayarak, bir kültür
alışverişiyle de dünyaya örnek teşkil etmektedirler.
Bu
çok kültürlülüğü ben, güzel zengin ve karmaşık müzik geleneğinde buldum. Siz de
bulabilirsiniz. Bunu keşfetmenin müzikten daha güzel bir yolu yoktur inanın.
Ama sakın yanlış anlamayın. Bu konuda öyle bir bütünlük içinde sunumlar yapan
kitap veya albümlerden değil, size bir nebze İzmir’i anlatabilecek olan küçücük
bir CD'ye yüreğini sığdırabilmiş koca yürekli Muammer Ketencioğlu'ndan söz edeyim biraz.
Hafifçe
esas konunun iç parçalayıcı tarafından uzaklaşmak adına.
Serinlemek
adına.
Muammer Ketencoğlu, küçük yaşta Bornova körler okulunda kendi
deyimiyle Münevver öğretmeninin sayesinde hayata, Bayram öğretmeninin sayesinde
de müziğe bağlanır.
İlk kez on bir yaşında Efes otelinde sahne alır.
En çok sevdiği o yaşta, Karşıyaka vapuruna binmek, haşlanmış mısır yemek ve
koçanını denize savurmaktır. Bunu neden yapar bilir misiniz?
Bir ses duymak için. Gözleri görmediğinden mısır
koçanının denizle buluştuğu anda, çıkan o sesi duymak. Kendi önsözünde son
satırlarını nasıl bitiriyor birlikte bakalım:
"Yüzyıllardan beri,
benzerlik ve farklılıklarıyla beraber İzmir'de yaşamış Türklerin, Rumların,
Yahudilerin ve Ermenilerin anlattıklarıyla kalbini açma sırası sizde. İyi dinlemeler."
(M. Ketencoğlu)
Şimdilerde yaptığı müzik araştırmalarıyla, muhteşem çaldığı akordeonuyla o inanılmaz, karmaşık ve içinizi delirten Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ezgilerini yakalamış ve küçücük albümlerle kocaman işler başarmaktadır. Hepinize Muammer Ketencioğlu'nun ‘’İzmir Hatırası’’ albümünü dinlemenizi ve birlikte satılan o küçük kitapçık içinde anlatılan İzmir ve çevresi bilgilerini o çok kültürlülüğün ne olduğunu anlamanız adına tavsiye ederim efendim. İşte 9/8lik bir İzmir aşk türküsü.
‘’İzmir Hatırası’’ albümünden,
Hamamın
gubbesi, a Hürmüz Hanım kireçten olur.
Kızların güzeli a Hürmüz
Hanım, güleçten olur.
Oğlanın güzeli a Hürmüz
Hanım, tıraştan olur.
Haydindi on yedi benli
top zülüflü a Hürmüz Hanım sen kime yandın?
Alnı da daş perçemli
delikanlıyı a Hürmüz Hanım senin mi sandın?
**
Dikkatle bakılırsa askerlik ve memurluk dışındaki diğer
tüm para ilişkili meslekleri aşağılayan bir devlet kavramında ekonomik yaşamın
aktörleri olmaktan çıkartılan son yüzyıl Osmanlı halkının bu nedenledir ki
kendi özünde “efendi” olmadığı görülür.
Bu ulusa efendilik gücünü veren asıl kaynak, siyaseti
yönlendiren, baskı kuran, ticareti, sanayiyi, sanatı ve bir devletin yaşamı
için elzem olan her faaliyetini arka planda biçimlendiren sayıca çok az, kudret
olarak sınırsız bir hakimiyet tesis etmiş olan Levantenlerdi.
Levantenlerin Osmanlı Devleti toprakları üzerindeki
her alanda gerçekleşen görünmeyen nüfuzunu fark etmek kaçınılmazdır. Ve fark
ettikçe Osmanlı Devleti’nin son iki asırdaki aczi ve zavallılığı daha da rahatsız
edici şekilde ortaya çıkacaktır.
Bu inceleme doğru yapıldığında efendilerin üzerindeki
asıl efendilerin simgesel bir aile olan Whittall’ler olmak üzere Levantenlerin
olduğu görülür.
Belediye kavramının, İngiliz şirketleri ilk sırada olmak
üzere Levanten ticaret şirketlerinin baskıları sonucu şekillendiği ve Osmanlı
kentleri için ancak on dokuzuncu yüzyılda resmileştiği bir gerçektir.
Biraz daha derinliğine bakıldığında asıl etkinin kaynağında
Levantenlerin imzaları olduğu ortaya çıkar.
Levantenlerin yoğun olarak yerleştikleri İstanbul
gibi, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu İzmir Başkonsolosu Dr. Karl Von
Scherzer’in 1873 tarihli raporunda belirttiği üzere İzmir vilayetinin ticari
yaşamında Türkler yer almakta, Evliya zade Mehmet Efendi gibi İzmir’in eşrafını
meydana getiren zadeler dışında, halkın hemen tamamı yokluklar içerisinde
mücadele vermekteydiler. Bu durum Osmanlı hükümranlığındaki her yerde hep aynıydı.
Levantenlere ait yazılı kaynaklara ulaştığınızda
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüz yılındaki perişan halini kahrolarak
görebilmektesiniz. Değil ki soy ağacı ve belge koruma geleneğine sahip olan Batılılar
sayesinde bizler için son derece önemli olan önemsenmesi gereken yazılı ve
görsel belgelere ulaşılmaktadır.
Osmanlı Türkiye’sinin son yüzyılında tüm yaşam hakları
elinden alınmış, uygarlık yolunda ticaretten ve sanayiden adeta men edilmiş bir
ulus vardır ve memleketin efendisi değil, aksine “Kullanılan Efendiler”den
oluşan bir imparatorluk son devrini tamamlamaktadır.
Bu gerçekler, Osmanlı Türkiye’sinin son çeyreğinde tüm
ticaret, sanayi, hatta sanat ve kültür haklarının yanında siyasetin bile
sessizce Levantenlerin gözetiminde olduğunu ortaya çıkartmaktadır.
Bu gerçekler Osmanlı’nın son yüzyılı için pek öyle
iftihar edilecek bir tablo değildir.
Her biri bu ülkede hemen her alanda son derece başarılı
eserler meydana getirmiş, madenleri keşfetmiş, ticareti geliştirmiş, sanayide,
tarımda, mimaride, deniz ticaretinde, sporda ve akla gelebilecek her alanda kalıcı
eserler meydana getirmiş Levantenlere ait gerçekler bu toplumun çoğunluğunun
başarılarını ortaya koysa da Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecindeki acıklı
halini anlatır.
Bu gerçekler değerlendirildiğinde Türk ulusuna millet
olma yüceliğini, çalışma, üretme bilincini aşılayan Mustafa Kemal Atatürk’ün ve
arkadaşlarının Cumhuriyet’le birlikte nasıl bir mucize yarattıkları
görülecektir.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Sanat,zanaat ve kültür alışverişini terazilediğimizde, terazinin Levanten kefesi ağır basar. Bende siyah beyaz fotoğraf tutkunuyum. Uygulamalarla renklendirilmesine de karşıyım. Sayfalarımda asla kullanmam.
YanıtlaSilİlhan bey, düşüncenize katılıyorum. Çok teşekkürler saygılar.
Silİzmir'in belirttiğiniz gibi gayrimüslim/yabancı tabiyeti olan topluluklar için, azınlıklara tanınan özel imtiyazların bir göstergesi olarak imp sınırları içerisinde İstanbul sonrası en fazla müsamaha gösterilen şehir.Bu da şehirde sermayenin paydaşı Osmanlı intelejansı da dahil bir çok kişi için güzel sanatlar ve zanaat üzerine daha yaratıcı, endüstriyel üretimi özendirdi.Öz olarak , katılıyorum kişisel özgürlüğün olabildiği toprakları sever üreten bireyler.
YanıtlaSilUluç Özen çok değerli görüşlerin cümlelerin için çok teşekkür ederim.
SilÇocukluk anısı olan siyah beyaz bir fotoğraftan yola çıkarak içinde tarih, müzik ve derin bilgileri de kapsayacak bir yazı yazmak bunları ustalıkla birleştirebilmek ne büyük beceri. Ne hoş anlatım. Tebrik ederim Özdener Bey
YanıtlaSilFatma hanım güzel değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSil