BİRLİKTE YAŞAMA KÜLTÜRÜ, TARİH OLUŞTURMA VE ''AT'' VASIFLI İNSANLARIN KANAAT ÖNDERİ OLMAK '' AZ İ YA''
Wikipedia’da, Kanaat Önderi kavramı;
‘’Psikolojik bir kavram olup, fertlerin toplumların
anlama ve kavrama farklılıklarından ötürü, bir gruba veya topluluğa sosyal
mesajları veya sosyal olayları, onların anlayacağı ve kavrayacağı dilden
anlatan liderdir.’’
Şeklinde tanımlanıyor.
Kanaat lideri, kendi grubu gibi yaşar. Dolayısıyla
grup üzerinde hayli etkindir. Onun yaptıkları grup tarafından çok çabuk
benimsenir.
Birisinin insanları etkileme becerisinin yüksek
olması, onun kanaat lideri olması için yeterli değildir. Kişilerin kanaat
lideri olabilmeleri için her seviyeye inebilmesi, hatipliğinin olması, her
türlü olgudan sonuç çıkarabilmesi şarttır.
Toplumlar, tarih öncesi çağlardan bu yana kendi
içlerinden ‘’kanaat önderleri’’ çıkarmış, kimi zaman toplum içerisindeki bir
sorununun çözümünde, kimi zamansa birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi adına
bir uzlaşı noktası olarak onlara başvurmuştu.
Bu kez yazımda, elbette ve üzülerek, örneğini
ülkemizden veremediğim bir kanaat önderi örneği vermek istiyorum, ancak ondan
önce, yukarıda belirlenmiş, kanaat önderi vasıflarına bakıldığında en çarpıcı
olanı bana göre,
‘’insanları etkileme becerisinin yüksek olması onun
kanaat lideri olması için yeterli değildir.’’ Cümlesidir.
Kanaat lideri vasıflarının tamamını bünyesinde toplaması ve artıları çok fazla artıları olması gereken ülkemiz üst düzey yöneticilerinin, ülke yönetiminde ilk sıra artılar olarak demokrasi bayrağını yakalarında taşımaktan öte, yüreklerinde ve dillerinde mühürlemiş olmaları gerekmiyor mu?
**
Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda, değişik
renlerle anlatılmaya çalışılmış, renklendirme ile 17 farklı sürdürülebilir kalkınma
hedefini temsil ediyor olmasını LGBT renkleri sanan dünya liderimiz, fırsat
bulup Genel Sekretere şikayetini iletememekten üzüntülü şu günlerde.
Bizim çok değerli ve üst düzey liyakat sahibi
delegasyonumuz, yine kendilerine yakışır şekilde üst düzey bir masraf, israfla
görgüsüzce kalabalık liyakat, gösteriş sahibi katılımcı ile BM’ ye son sürat
konvoyu ile geliş ve New York’un hatta Dünyanın en meşhur en pahalı
lokantalarını tamamen kapatarak yapılan faaliyetler.
BM toplantılarından fırsat bulan Dünya liderimiz
karşısına aldığı ABD’ nin en prestijli TV kanalı PBS’ten bir gazeteciye verdiği
röpörtajda, gazetecinin, tutuklanan gazeteciler ve aktivistler konusunda
sorduğu soruya karşılık,
‘’Bu sizi neden ilgilendiriyor?’’ gibi bir cümle
söyleyebiliyor ve gazetecinin araya girmesi sonunda ise ‘’kesmeye hakkın yok’’
diye güzel bir fırça attıktan sonra da sorulan gazeteci ve aktivistleri
terörist olmakla suçlayarak üslubun zaten yanıtın ta kendisi olduğunu bize ispatlıyor
ve tüm Türkiye’yi üzüp utandırıyor ve ülkemizin ne bu iktidara ne de bu
muhalefete layık olmadığını kanıtlıyor.
**
Yukarıda verdiğim örneklerle, yazımın girişindeki ‘’kanaat
önderi’’ tanımı konusunu biraz pekiştirerek okuyucuların zihinlerinin
açılmasını sağlamaya çalıştım.
Kanaat önderi tanımı bana göre içerisinde çok derin
anlamlar taşıyan bir deyim.
Bir ülkenin kanaat önderi, önderleri mutlaka olmalı.
Olmalı da, şöyle bir düşündüğümde şu an
itibariyle bizi yukarılara taşıyacak, kumaşı parlak, iyi ve üşütmeyecek bir
kişi belirleyemedim.
Elimizde güya ‘’AT’’ Vasıflı insanlardan oluşmuş,
oralardan gelmiş ancak günümüzde ‘’KOYUN’’ Vasfıyla ünlenmekte olan bir millet ve onun
içinden henüz çıkmamış günümüzde ihtiyaç duyduğumuz bir LİDER ya da ‘’Kanaat
Önderi’’ bulunmuyor.
Üzgünüm.
Ve şimdi geliyorum yukarıda bahsettiğim vasıflara
uygun gerçek bir ‘’Kanaat Önderi’’ Portresine.
**
Kazak şair ve kanaat
önderi Oljas Süleymanov’un yazmış olduğu Az İ Ya Kitabını okurken çok değişik,
derin duygulara kapıldım.
Kitabın kapsadığı
içerikten daha çok yazarın kimliği ve başarıları, ayrıca da bu kitapla ne demek
istediği üzerinde yoğunlaştım. Her sayfasında yazarın anlatmak istediğini tam
olarak anlatabilmek için Rusça paragraflar ve altında Türkçe açıklamaları,
açıklamalarının içinde de bazı Türkçe kelimelerin Kazakça anlamları da
bulunuyordu.
İlk kez bu tür bir
kitap okuyordum tahmin edebileceğiniz gibi çok yorucu bir okuma şekli idi.
İçinde bulunduğum
zorluğu bana Az İ Ya yı okumamı öneren Azerbaycan Türkü arkadaşım değerli
Aghayeva Samire, bunu anlamış olacak ki, bir iki gün sonra çevirmenin önsözü ve
yazarın hayatıyla ilgili on iki sayfalık Türkçe bir metin gönderdi. Bu Türkçe
metni bir solukta okudum ve asıl gerçek o zaman ortaya çıktı.
Aslında kitap, Rusya
fedarasyonunda üzerinde en çok çalışılan,
incelenen ve bilinen
destanların başında gelen ”İgor Alayları Destanı” nın 11. yy da aynı
topraklarda yaşayan iki halkın (Rus – Türk) Çift dilli destanı olduğunu
gösterecek kanıtlar ileri sürüyordu.
Destan uzmanı Rus
bilim adamlarından ulusal bakış açısından eleştriler gelmesine karşın, bilimsel
anlamda bir karşıt görüş yayımlanmamış ve daha çok görmezden gelinmiştir.
5 – 12. yüzyıllarda o
coğrafyada neler olup bittiği konusunda ne yazık ki Türkiyede de yeterli
çalışma yoktur.
Gerek bizde gerekse
Rusyada ve gerekse Orta Asya Cumhuriyetlerinde üç niteliğe birden sahip
Slavist, Türkolog – Tarihçi bilim adamı sayısının az olması, bu eksikliğin en
önemli nedenlerinden birisidir.
Oljas Süleymanov’un
İgor Alayları Destanı çalışması Türk – Rus ilişkilerinin yalnızca savaş
tarihinden ibaret olmadığını göstermeye çalışan bir ilk çalışmadır.
Az İ Ya’ NIN ANLAMI
Az İ Ya öncelikle
adıyla insanı çeken bir çalışma. Eski Rus alfabesinin ilk harfi ” A ” nın
okunuşu olan ve aynı zamanda ”ben” anlamına gelen ”Az” ,
Rus alfabesinin son
harfi olan ters ”R” nin okunuşu olan ve yine ben anlamındaki ”Ya” ,
Ortalarında da bunları
birleştiren ”ve” anlamındaki ” İ” harfi.
İster ”Ben ve Ben”
diye çevirin, ister ”Benden Bana” ; ya da birleşik okuyup yazarın ana
hedeflerinden birine ulaşın: AZİYA, yani ASYA!
Yayımlandığında
Moskova, Azerbaycan, Estonya, Gürcistan, Ukrayna ve Macar gazeteleri yazmaya
başladılar.
Moskova dergilerinde
farklı yorumlar çıkmaya başladı. Yayınlarda karalama kampanyası başlattılar.
Amerika Birleşik
Devletlerinde yayımlanan ”problemy kommunizma” dergisi 1986 başlarında;
”Gorbaçov’un
prestroykası Az İ Ya gibi kitapların hazırladığı Sovyet toplumunun bilincindeki
prestroyka’nın sonucudur.
Her gelişmiş toplum
tarih içerisinde çift dilli olmuştur. Zaman zaman farklı dil kültürlerinin
etkisi altında kalmıştır. Bunda utanılacak bir şey yoktur.
Örnek olarak,
Gürcücede beş yüzden çok İran kökenli sözcük vardır.
Bu Gürcü – Fars çift
dilliliğinin tartışılmaz bir delilidir.
Rusçadaki Türk kökenli
sözcük sayısının da daha az olduğu da düşünülmüyor” diye yazacaktı.
DESTAN
Destan okurun
bilgisini, dünya görüşünü yaratıcı yeteneğini ve onun tarihle karşılaşmaya
psikolojik olarak hazır olup olmadığını denetleyen kendine özgü bir testtir.
Destan bir turnusol
kağıdı gibidir. Okurun durumunu ortaya çıkarır.
Tarihi bir olgunun,
metafizik doruklarında dolaşıp nesnel bilgisizliğinin dipsiz uçurumlarına
düşerek öznel mantığın salıncağında sallanışını gösterir.
Yaşam tarzın
okuduğında kimin görüşünü desteklemek ya da yadsımana bağlı olmamalıdır.
OLJAS SÜLEYMANOV
Daha düne kadar onun
adını duymamış, bir eserini okumamış olan ben büyük bir utanç ve eziklik
hissettim.
(Az İ Ya nın yanında,
biri şiir kitabı olmak üzere iki kitabını daha sipariş ettim ve okudum.)
Bunun nedenleri
üzerinde epeyce de düşündüm.
Ülke olarak aynı
kökten gelen tüm Türk Dünyası ile kesilmiş, kesilmek için de büyük bir gayret
sarf edilmiş kültürel, edebi, sosyal ilişkilerimizin aslında derin ve yok
edilemeyecek her ne kadar üstü örtülse de, araya başka kültür ve anlaşılmaz
diller sokulsa da, anlaşabileceğimiz, bir ulusu ulus yapan ilk şartın ortak
dilimiz olduğu gerçeği ile mutlaka bir yerden baş verip filizlenecek kadar
derine ekilmiş bir tohum olduğunu bir kez daha anladım.
Cengiz Aytmatov’u (
Kırgız Yazar) çok iyi biliyor ama Süleymanov’u bilmiyordum.
Süleymanov, Rusça’nın
içinde bazı öz Türkçe kelimelerin olduğunu Rusça’nın en azından iki dilli bir
dil olduğunu ispatladığından Rus dil bilim insanları ve üst yöneticiler
tarafından derhal (Bazıları tarafından dışlanmaya çalışılsa da), akıllıca, önemli
görevlerle taltif edilerek çok değerli bir cevher gibi Rus potasında eritilmeye
çalışılmasından olabilir mi?
18 Mayıs 1936 da
Almatı’da doğmuş.
1962 – 1971 tarihinde
kazahstankaya Pravda gazetesinde muhabirlik yapmış.
1971 – 1981 yıllarında
Kazakistan yazarlar birliğinin sekreteri, Asya ve Afrika yazarlarıyla ilişkili
olan komite başkanlığını yürütmüş.
1994 yılında
Kazakistan Cumhuriyeti meclisinde komite başkanlığını yürüttü.
1995 yılından itibaren
Kazakistan Cumhuriyeti’nin İtalya’da Yunanistanda, Maltada, Büyük elçi olarak
görev yaptı.
2001 den itibaren
Unesko Kazakhistan daimi temsilcisi oldu.
Agramaklar, Oljas
Süleymanov mecmuası, Kil kitap, Atayurt, Her gün, Sabah, Yuvarlak Yıldız,
Yakalar, İki Uzaycı, Fizikçinin Duası gibi Kitaplar yazdı.
**
Çöl
Yolları
Salname
mısralarıdır,
Men
o çığırları oxuya bilmerem,
Kervanlar
ötür,
Göllerde
teşbehler koyup gidecek. O. SÜLEYMANOV
**
KENDİ SÖZLERİYLE
Kazaklar, Sovyetler
Birliği’nin en büyük Türk dili konuşan milletidir.
1939 dan sonra 6
milyon’dan 2 milyon Kazak kaldı.
Böyle bir zulme sadece
”koyun” vasıflı millet dayanabilirdi.
Fakat bizler ”AT”
Vasıtflı değil miydik?
Yazmak daha çok ilgi
toplaya bilir, fakat darbeleri yazmak kanların seller gibi aktıklarını kağıda
dökmek ancak kin ve nefreti doğurur.
Böyle bir tarihi
oluşturmak demek düşman kazanmak demektir. Böyle bir tarih ancak sokağa atılan
insanları yetiştirir, yaratıcı sanatkarları yetiştirmez.
Bizim için barış ve
hoşgörü, birlikte yaşama kültürü lazımdır. Toplumun ihtiyacı budur.
Az İ Ya kitabımın en çekici
yanı ”İgor Alayları Destanı” nı eleştirmem olmuştur, ben bu destanı hem bir
Türk olarak hem de Rus dilini bilen bir vatandaş olarak okudum dolayısı ile
Rusça okuduğumuz bir destanı çok farklı anlattıklarını gördüm. Birçok Türkçe
kelimeyi bularak destanın tamamen farklı manalar içerdiğini ispat ettim.
Böylece bu destanı,
eski Türk dilini bilen birisinin yazdığını anlatmaya çalıştım, çünkü tek bir
dille yazılmamıştı.
Zaten tertemiz bir
dili bulmak da güç. Kore dili %75 Çince kelimelerden oluşuyor, Fransızca %25
Arapça. Kelime alış verişi o dilin fakir olduğunu göstermez.
Kültürün temeli şiir
ve ezgidir, eğer bunu kabul ediyorsak Türk halklarının şiir ve ezgi konusunda
en zengin halklar olduğunu da kabul edeceğiz.
**
Gidiyor
adam,
Gidiyor
Sahrada uzun uzun,
Nereye
niçin?
Bilmiyoruz
biz.
Dağlara gidelim mi Bu pazar?
Bir
çay biliyorum suyu boğazdan,
Kuvarsla
çevrili çıplak kıyılar,
Düştün mü sürükler seni birazdan.
Çığlık atarsın,
Su
serpersin üstüne.. O. Süleymanov
**
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Yorumlar
Yorum Gönder