EVRİM SÜRECİNDE GİRDİĞİMİZ ÇIKMAZ SOKAK VE İÇİNDEN SAĞ ÇIKMAKTA USTALAŞTIĞIMIZ YENİLGİLERİMİZ.

 

 

 

 

        Rus oyun ve kısa öykü yazarı olan ve kısa öykü alanında en iyi yazarlar arasında sayılan Anton Çehov ( 29 Ocak 1860 Rusya - 15 Temmuz 1904 Almanya),

'' Fevkalade zaferlerim olmayabilir, fakat içinden çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtabilirim'' 

Cümlesiyle günümüzde dahi insan türünün, birey olarak yaşamında her zaman üstün zaferlerle taçlanamıyacağını, alacağı muhteşem ezilmeler, dışlanmalar, aldatılmalar, kendi türü olan Homosapiens'in, bırakın diğer insan türlerini kendi kendini bile, farklı yüzleriyle bin yıllardır evrim geçiren büyüyen, düşünen beyni ile aklının arka bahçesinde başka çıkarlar, gelecek planları yaparak, hala aldatıyor olabileceğini, böylece aslında tüm Sapiens ailesinin, güle oynaya değilse de düşe kalka diyebileceğimiz bir öğrenme, gelişme, kendini bilme ve tanımlama sürecinden geçtiğini mi vurgulamakta sizce?





Varoluşçu felsefenin isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof, Martin Heidegger, ( 26 Eylül 1889 Almanya - 26 Mayıs 1976 Almanya)

''Hem düşünmek, hem de yapmak bir soru içinde iki fiiil, benim için çok fazla.''

Diyerek yukarıda çerçevesini çizdiğim görüşü biraz özellikle de Homosapiens için zor olduğunu mu vurguladı?

Diğer yandan, Yine Alman matematikçi, Filozof, Hukukçu, ve dönemin idarecilerine danışmanlık yapmış bir entellektüel olan, Gottfiried Wilhelm Leibnitz, ( 1 Temmuz 1646 Leipzig - 14 Kasım 1716 Hannover ) 

''Dünyamız mümkün dünyaların en iyisidir.''

diye bir söz söylemiş, Buna karşılık da Leibnitz'den yaklaşık elli yıl sonra dünyaya gelen François Marie Arouet, ya da Volteire ( 21 Kasım 1694 Paris - 30 Mayıs 1778 Paris )  takma adıyla tanınan Fransız yazar ve flozof, Fransız aydınlanmasının babası sayılan hepimizin ismine aşina olduğumuz o meşhur kişi de, Zamanın toplumsal, dini, politik ve kültürel konularını radikal biçimde eleştirmiş ve ''Candide'' adını verdiği kitabında demiş ki;

''Mümkün dünyaların en iyisi bu ise, melekler aşkına, ötekiler nasıldır acaba?'' ve ilave etmiş;

'' Tanrı iyiyse, Dünya’da neden kötülük var?''

İşte bence zurnanın ''zırt'' diye ses çıkardığı yer burası. Belki de biraz açmam gerekecektir bu noktayı.





Yeni Foça'nın pazarı Çarşamba günleri kurulur.

Ben de her gün olduğu gibi önce sabah kahvemi içmek ve biraz deniz havası solumak için, Yeni Foça' nın çarşıya en yakın kısmında bulunan ve çok kişinin kahvaltılıklarıyla beraber gelip çay ya da diğer yiyecek ve içeceklerini sipariş ettikleri kafeye her gün olduğu gibi uğradım.

Ve yaklaşık bir saat kadar çevremi gözlemleyerek kahvemi içtim sonrasında da yakında olan pazaryerine uğradım.

Yaklaşık iki aydan bu yana, bildiğimiz pazar yerinde, bırakın manav esnafını, yakın köylerden ürününü getirmiş içinde bulunduğumuz yaz aylarında mevsim meyve ve sebzelerinin geçen yıllara göre fiatları inanılmaz derecede hiç tanık olmadığımız seviyelerde geziniyor.

Gıda enflasyonu market ve Pazar yerlerinde çok yazıktır ki gözlerimizde, gündüz gözüyle floresan ışıltısı yaratacak şekilde parlamakta, Türk halkı çok üzgünüm ki zaten, bin dokuz yüz elli yılından bu yana vatanımızı tutan bir fırtınanın tam ortasında.

Market ve Pazar yerlerinde şimşekler çaktıran bu fırtına, zamanla hücre oluşumuna dönecek ve hava günlük güneşlikken birden kararacak rüzgarlar hortum oluşturacak ve başımıza portakal büyüklüğünde dolu yağmaya başlayacaktır.

Bu durumu yaratan ve toplumun gelişmesini engelleyenler sadece politikacılar değildir. Aralarında para karşılığı yataklık yapanlar, cahil ideologlar, iş adamları, akademisyenler, her ipte yürüyebilen cambazlar var.

Mevcut durumdan yararlanmak isteyenler zaten bize kendilerini seçim sürecinde bizzat gösterdiler.

Aynı mekanizmanın organik üyesi olan çöplük sakini, siyaset esnafı ruhunu sattığını bizden gizleyerek televizyonda aylarca ahkam kesti.

Sonrasında seçim gecesi kendi partisini sattığını öğrendik.

Aklı doğru işleyen Türkiye Homosapiens’leri gerçeği o gece televizyonlarda bizzat gördüler ve eminim ülkesini çok ama çok sevenlerin yürekleri sızladı hem de çok.

Günümüzde bu yaygın, karmaşık ekonomik ve politik olgular her toplumda farklılaşan bir intihar sendromu olabilir.

Bilimsel analizi de kolay olmasa gerek.

Seçim sonrası oluşan Altı yüz milletvekili ile dolup taşan meclisimizin şu anki oluşumuna bakmak bize şu an zaten her şeyi anlatmıyor mu?





**

Pazar esnafının bazıları çok iyi niyetli bunu gözlüyoruz.

Özellikle, baba ve genç kız, ikili olarak her hafta aynı yerde domates satan, evet köylü ama çok nazik olan, sıcakta sabahtan akşama kadar da o iyi niyetini koruyan, müşterisine nazik davranan, kilosu on iki lira olan domatesten kendim seçip tartması için uzattığımda, domatesleri tartıp bana; ''Abi otuz liralık olsun mu?' diyen genç, beyaz ve tombul yüzlü kıza ''Olsun'' dedim. Kendisi yığından bir kaç tane daha domates alıp torbaya koydu. Poşetimi bana uzattı. ''Teşekkür ederim'' dedim. Kızcağız hiç beklemediğim şekilde;  

'' Ne demek abi'' diye karşı nezaketini ifade etti.

O sıcakta pazar fiatlarını unutup mutlu olarak yürümeye başladım.

Pazar yerinin başka bir köşesinde de Ağustos ayının en mağrur iki cennet meyvesinden biri olan ve İzmir'in göz bebeği meşhur Çekirdeksiz üzümü Sultaniye ile karşılaştım.

Malum, diğeri de şu sıralarda bizim buralarda bardacık denilen incir elbette.

Sultaniye üzüm tezgahta tabir caizse ''sürünüyor'' bu iki meyvenin tezgah ömrü çok kısa.

En kısa sürede satıp tüketmesi gerekiyor esnafın bu ürünleri.

Pazar yerinde sadece iyi niyetli, köylü de olsa, size nazik olabilecek üretici yok elbette.

Üzüm'ün fiatını soruyorum çünkü genel itibariyle neredeyse tüm pazar yerinde ürünler üzerinde fiat belirten etiket bulunmuyor. Zaten bunu denetleyecek sistem de ülkede henüz yerine oturmuş değil.

Pazar yerinde bir tane bile denetim yapan Belediye Zabıtası görmedim.

Tezgahta gördüğüm Sultaniye üzüm diğerlerine göre daha küçük taneli ve salkımları olgunlaşmış sararmış görünüyordu.

Tezgahta bu kez bir kadın ve diğer tarafla ilgilenen bir adam bulunuyor.

Kadına üzüm'ün fiatını sordum.

‘’Yirmi beş lira’’ dedi.

Daha sonra arkasındaki adam bir hışımla yaklaşıp Fiatın Otuz lira olduğunu söyledi.

Elbette kadının bize daha öncesinde, fiatın yirmi beş lira olduğunu söylediğini duymamıştı zavallı.

Elbette kadın da adama dönüp ben ''Yirmi beş lira'' dedim diyemedi adama.

Eş olduklarını düşünebileceğimiz kadın ve erkek pazar esnafı değerli köylümüz işte o anda Homosapiens özelliğinin en yüce beyin çalıştırma sistemini çağımıza en uygun biçimde bize, unutamıyacağımız bir çarşamba gününde, YeniFoça pazarında günün sıcak şartlarına uygun biçimde önümüze koymaktaydı aldık kabul ettik.

Ama üzüm alamadık niyetli olmamıza rağmen. 





**

Avcı toplayıcılıktan Tanrılığa uzanan o meşum, derin zavallı hikayemizi kaleme almaya cesaret eden İsrailli Prof. Yazar Yuval Noah Harari, konuyu tam yazabilmek ve hikayeyi sonuçlandırmak adına cesaretini bence beşe katlıyor. Harari, 1976 yılında İsrailde doğmuş. Bu konuyu tam yazabilmek için üç koca cilt yazmış.

Oxford’da doktora yapmış, Dünya tarihi üzerinde uzmanlaşmış.

Homosapiens’in artık günümüzde Tanrılaşmaya başladığını belirtmekte. Benim de hep kafamı kurcalayan soruya gayet net cevaplar veriyor. Okudukça ufkunuz açılmakta ve türdeşiniz Homosapiensi daha iyi anlıyorsunuz.

İkinci Dünya savaşı esnasında insanın ortalama ömrü, kıtlıklar, salgınlar, savaşlar ve farklı diğer nedenlerle kırk yıl civarında.

Savaşların sona ermesi, genetiği değiştirilmiş organizmalı yiyeceklerle yani güya kıtlığın sonlanması, ilaçlar ve aşıların bulunması ile birlikte tıp biliminin gelişimi ve diğer nedenlerle insan ömrü günümüzde ortalama seksen yıl.

Gelecekte, Homosapiens insan ırkı, insan daha doğmadan, gen haritası çıkartılarak hangi hastalıklara yakalanabileceği konusunda yaptığı ön, gen mühendisliği çalışmaları,

Ve insan doğduktan sonra da belirli zamanlarda yatacağı çok gelişmiş kliniklerde yapılacak bazı yıpranmış organ değişiklikleri ve nakilleri ile diğer bazı tıbbi çalışmalarla ortalama insan ömrünü yüz atmış yıla çıkarabileceğini yazıyor Harari.

İstiyor musunuz günümüzde yüz atmış, yüz yetmiş yıl yaşamak?

Asıl soru bu.

Gayet açıklıkla cevap verdiği sorular şöyle sıralanabilir.

Homosapiens neden ekolojik bir seri katile dönüştü?

Para neden herkesin güvendiği tek şey?

Kadınlar üstün sosyal becerilere sahipken, neden çoğu toplum erkek egemen?

Güç elde etmekte böylesine yetenekli olan insanlar neden bu gücü mutluluğa dönüştürmekte başarısızlar?

Geleceğin dini bilim mi?

İnsanın miadı çoktan doldu mu?

İşte bu çok farklı ve derin sorgulamaya neden olabilecek sorulara cevaplarınızı ve ancak kendi algılarınıza göre olan cevaplarınızı üç cildi de okuyup iyice bir düşünme sürecinden geçirdiğinizde gerçekten de iyi anlamışsanız çözebiliyorsunuz.

Homosapiens, zamanında karnını doyurmak için avcı toplayıcılık, leş yiyicilik yapıyorken, ve kendinden daha öncesinde altı diğer insan ırkı gelip geçmiş, kendine en yakın olan Neandartel insan ırkı ve diğer bazılarıyla karşılaşmış, birlikte yaşamışken nasıl oldu da diğer insan ırkları yok olmuşken - hatta onları Sapiens’in yok ettiği de düşünülüyor-  şu an günümüzde Sadece SAPİENS insan ırkı hala soyunu devam ettirmekte ve artık tanrılığa soyunuyor.  

Bunu nasıl becerdi bu Homosapiens?

Değerli okuyucu,

Eğer yazımın giriş ve gelişme gelişme kısmında anlattığım bazı gerçek örneklemeleri okuyup anladıysan, yazımın sonuç kısmında sorduğum bu sorulara kendiliğinden cevap verebilmen senin için zor olmasa gerektir.

 

ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Biliyor musunuz?
    Neyi ?diyeceksiniz...
    Dün aklıma birden bire gelen neydi?
    Karışık( ev)işlerini düzeltmeye çalışırken düşündüğüm ü sesli söyledim.
    🎶Aslında müzik düşünüyordum öyle olmadı🎶❗"🎶FAZLASINI SORMA,HİÇ KİMSEYİ YORMA"
    Hikayemde de paylaşmıştım.Çok kişi de beğenmiş.Sağolsunlar.👏💐
    ...
    Siz yazarsınız.Yazdıklarınız çok anlamlı. Düşündürücü .Tabiki merak içinde istekle okuduğum her yazınız güzel.👏💫

    🎶💎🎶Sorularınıza vereceğim yanıtları biliyorum tahmin edersiniz.Teşekkürler 💙👏💐...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim Çevrim Hanım.

    YanıtlaSil
  3. Emeğinize yüreğinize sağlık Özdener bey harika bir anlatım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922