HOMO NALEDİ'DEN GÜNÜMÜZE, İNSAN TÜRDEŞİMİZİN EVRİMİNE OLAN KATKILARIMIZ VE GÜNCEL NARSİSTLER
Tereddüt etme. Bize yıkım gerek çünkü biz kendimiz
düğümüz. Yeni bir ülke fethetmek isteyen ardındaki köprüleri yakar.
Carl Gustav Jung. KIRMIZI KİTAP.
İnsanoğlunun evrim süreci hep ilgimi çeken bir konu
oldu. Konuyla ilgili elime geçen her kitabı, her belgeseli izlemeye, yazılmış
her kitabı okumaya ve twitter’da konu ile atılmış twitlere kadar okumaya ve
aklımın aldığınca şu evrimleşme konusunu anlamaya, insanın evrimle gelişerek nereden
başladığı, nerelere vardığına, varma olasılığı olup olmadığına ve hatta, şu an
dünya üzerinde yaşayıp nefes alan, çoğalan, gelişen yapısıyla insan türünün
gelecekte, nerelerde hangi şartlarda yaşayabileceği ya da ileride çok gelişen
türdeşimizin, bir yerde yok olma ihtimali gibi çok olumsuz bir sonla mı
sonlanacağı konusuna epeyce eğildim, okudum.
Bir ara, daha önce makaleler yazdığım; izmirizmir.net
dijital platformunda ‘’Ben Pişman Değilim Sevgili Sapiensler’’ başlığıyla, bu
konuyla ilgili bir yazı da yazmıştım.
"Homo sapiens" ("insan")
terimi Latince "bilge" veya "zeki" anlamına gelen sapiens
(wise) kelimesinden gelir. "Sapiens" ise "bilge olmak, bilmeye
cesaret etmek" anlamına gelen "sapere" fiilinden gelir.
"Sapient" ise aynı kelimeden türemiş bir sıfattır ve "büyük bir
bilgelik gösteren, ona sahip olan" anlamına gelir.’’
Birkaç gün önce de Netfilix
Platformunda, belgesel Filmler kuşağında olan ‘’Bilinmeyen Kemik Mağarası’’
isimli belgeseli izledim.
Bu film her karesiyle
sonuna kadar, gözlerimi açarak ve hatta dünya ile ilgimi koparırcasına beni
içine alan bir film oldu.
Prof. Lee Rogers
Berger, Amerika doğumlu Güney Afrikalı bir Paleoantropolog ve National
Geographic Exprorer in Residence’dir. En çok Australopitheus sediba tipi
yerleşim yeri Malipa’yı keşfetmesiyle tanınır; Rising Star Cave’de Homo Naledi
kazısında Rising Star Expedition liderliği yapmıştır.
Lee Berger ve ona bağlı
konuyla ilgili değişik statülerde on - on bir kişilik ekibiyle yaptığı keşif
gezisinde yaptığı çalışmalarda, tarih öncesi çağlarda ateşin kullanımına dair
önemli kanıtlar elde ediyor.
ABD’deki Carnegi Bilim
Enstitüsü’nde verdiği bir konferansta Berger, Latince adı Homo Naledi olan bir
primatın ateşi kullandığına dair ilk kanıtları bulduklarını aktarıyor.
Bu kullanılan ilk ateş’in
kalıntıları filmde açıkça seyirciye gösteriliyor ve mağaranın diplerinde
karanlık bölümlerde, belki de aydınlatma, yol gösterici olarak yakılan bu
ateşin simsiyah kömürleşmiş kalıntılarını görmek beni oldukça heyecanlandırdı.
Homo Naledi,
Poleistosen evrinde, yaklaşık 335 bin yıl önce ortaya çıkmış ve 236 bin yıl
önce soyu tükenmiş arkaik bir insan türü.
Türün beyni modern
insana göre epey küçük. Zira beyin boyutları Homo Sapiens’in kabaca üçte birine
denk geliyor.
Bu yüzden ateş yakma ve
ateşi kontrol etme davranışının, Homo Naledi için fazla karmaşık olduğu
düşünülüyordu. Ancak Berger ve ekibi, söz konusu primatların ateşi kontrol
edebildiğine dair kanıtların açıkça ortada olduğunu savunuyor.
Ekipte yer alan Dr.
Keneiloe Malopyane, Rising Star mağarasının bir bölmesinde küçük bir ocağın
kalıntılarını yanmış antilop kemiklerini saptadı. Malopyane’nin tespiti ‘’Paleontoloji
mucizesi’’ diye nitelendi.
250 metrelik alanda
yalnızca emekleyerek ulaşılabilen başka bir odacıkta da üst üste yığılmış yanık
kayalar, kül ve hayvan kemikleri vardı.
Araştırmacıların
gelecekteki en büyük hedefi ise ateş kalıntılarının tarihlerini belirlemek ve
bunların Homo Naledi fosilleryle aynı katmanlara ait olduğunu teyit etmek.
Homo Naledi’nin
belgeselde yansıtılan bir başka davranış şekli de vefat eden arkadaş, veya
yakınlarının bu ateş yakılan mağaranın daha uzak ve derin bir bölümünde toplu
defin ritüeli de yaptığını kanıtlayan bir toplu mezar da buluyor.
Burada en şaşırtıcı
kısım, ölülerin mağaranın en derin ve en uzak kısmına taşınma bu taşıma
esnasında yine ateşin yol gösterici aydınlatıcı olarak yakılıp kullanılması
oluyor.
Homo Naledi boy ve
vücut kütlesi yönünden küçük bedenli insan popülasyonları ile benzerlik
taşıyor. Küçük kafatası hacmi ve şekli erken homo türlerini işaret ediyor.
**
National
Geografic Kanalında Kırkbeş kilodan daha ağır çekmeyen tam olarak felçli
Einstein'ın mirasçısı, yüzyılın dahisi evren anlayışımızın ilerlemesine katkısı
büyük olan kişi'nin programını izliyorum Stefan Howking güzel cümlelerle ağır
ağır anlatıyor.
O
anlattıkça ben bir yandan çok heyecanlanıyor bir yandan da rahatlıyorum.
On üç nokta yedi milyar yıldan söz ediyor. (13.7milyar yıl) Evrenin yaşından
söz ederken. Sudan karaya ciğer oluşturarak çıkan, ayağa kalkan canlılardan söz
ediyor.
Hemen aklınıza insan gelmesin bu oluşumda. İnsanın Dünya gezegenine gelmesi
için çok ama çok zaman geçmesi gerekiyor.
İnsan ve Dinozor birlikte yaşayamayacağı için,
Dünyada yüz elli milyon yıl yaşayan sekiz yüz elli tür dinozor nesli,
Atmış beş milyon yıl önce on km çapında bir
göktaşının saatte Elli Dört bin km hızla Meksika'nın Yukatan Yarımadası
açıklarında Dünyaya çarpması sonucu İki yüz bin km3 madde buharlaşmış, erimiş,
ya da yüzlerce km öteye savrulmuş. Dünyada yaşayan canlı türleri yüzde yetmiş
oranında yok olmuş.
Çarpma sonunda Yüz milyon mega ton TNT
eşdeğer güç açığa çıkmış. Aylarca süren karanlık, soğuk dönemde bitkiler
fotosentez yapamadıkları için besin zinciri kırılmış ve Dinozorlar yok
olmuştur. Sağ kalıp evrimleşebilen bir kısmı da günümüzdeki kuşların atası
sayılmaktadır.
Peki Ne diyor Howking?
Diyor ki Dünyanın ömründen yiye yiye geriye sadece
otuz milyar yıl kaldı.
Eğer Dünyamıza bir gök cismi çarpması, yeni bir
buzul çağı dönemi ve benzeri insanın yok olmasını sağlayacak başkaca bir olay
olmaz ise ki bu ihtimal her an mevcut, Zaten kendiliğinden, Galaksimiz durmadan
genişlediği için otuz milyar yıl sonra dağılacak ve yok olacaktır.
Biz, dünyanın başına herhangi bir taş düşmeyecekmiş
gibi devam edelim.
Uzay gemisi teknolojisi ve bu konu ile ilgilenen
ışık hızı ile hareket edebilen atom uzay gemileri teknolojisi otuz milyar yıl
içinde gelişmez insanı kısa sürede başka galaksilere taşıyacak seviyeye ulaşmaz
ise, insanın bu gün ki genetiği ve vücut yapısı şeklinden farklı bir
boyuta geliştirecek Genetik Mühendisliği çalışmaları hızlanıp, başka
galaksilerde bulunan ancak Dünyamız kadar güzel atmosfer bulundurmayan
gezegenlerde belki de toksik hava soluyacak vücut genetiğine farklılaştıracak,
Gündüz ve gece aşırı sıcaklık farklarına dayanacak boyuta gelemez ise, yandı
gülüm keten helva.
Bu ne anlama gelmekte peki? Kısaca söylemek
gerekirse, İsrailli dünyaca ünlü Prof, Yuval Noah Harari’nin üç koca ciltlik,
Hayvanlardan Tanrılara isimli kitaplarından da anladığımız kadarıyla,
Günümüzde yaşayan bizlerin doğum
tarihlerimiz ne olursa olsun, insan türümüzün ileriye geçişini sağlayacak, yürümesini,
gelişmesini ve evrimini sağlayacak şekilde üzerimize düşen görevleri tam olarak
yapmazsak, günümüz insanı evrime katkı koymaktan vaz geçecek ve insan
evrimleşmesi duracak ve sonu korkunç olacaktır.
**
Kendi çıkarların ve varlığının devamı için, diğer insanları tehdit
etmek, aldatmak,
Kendi hükümranlığının geleceği için dini
kullanmak, korkutmak, silahlanmak ve kanunsuzluk yapmak,
Aslında tam tanımadığımız
türdeşlerimize, hileli bir gülen yüz göstermek, temelde regresyon tedavisi
gerektirecek boyutta hasta olduğumuz ve tahsilli de olduğumuz halde akla hayale
sığmayacak bir cesaretle,
‘’tahsil cehaleti alır eşeklik bakidir’’
Cümlesini heyecanla, zevk alarak vur kaç
uygulamalarla uygulamak, karşımızdaki insana hatta insanlığa inatla evrime
inanmadığımızı ispatlama çabalarımız ne yazık ki insan türdeşimizin, dünyada ya
da başka gezegenlerde de yok olmayla karşı karşıya kalacağının bir
göstergesidir.
**
Zamanla diğer insanı öldürmeyi, aldatmayı,
yanlış görerek evrime katkı koymak, dinsel etkilerle akıl yürütmemek, Sudan
çıkıp akciğer oluşturup ayağa kalkıp yürümek, avlanmak, üremek, ateşi,
tekerleği bulmak, öldürmemek, inşaata başlamak, kanunlar koymak, hukuka uymak,
düşünmek, diğer insanı kardeşin gibi görmek, savaşı saçma bulmak biraz farklı
şeyler.
Sanıyorum ki insanın kafasını en çok, Tanrı
kavramı ile arasına zorla sokulan Ruhban sınıfı karıştırdı. İnsan ile Tanrı
arasında ‘’ben senin adına Tanrı ile konuşur isteklerini iletirim ben ona
senden daha yakınım.’’ Diyebilen arsız bir sınıf oluşmuş ise evrimleşme
inanılmaz gecikerek insanın canına okunacak türümüz gelecekte olmayacaktır.
İşte bu nokta da işler karışmakta ve Howking'e
göre insanın evrimleşmeye yapacağı olumlu katkı bir portakalın içindeki C
vitamini kadar küçük ama çok da değerli, ayrıca olmazsa olmazdır.
Bizler evrimleşmeye ne kadar güzel katkı yaparsak
yani içimizdeki saf insan özelliğimizi korur ve onu satmaz isek insan o kadar
daha güzel geleceklere daha kısa sürede ulaşacak, atom uzay gemileri daha çabuk
ve kolay yapılabilecek, gen mühendisleri insan üzerinde başka galaksilerde
yaşayabilme özelliklerini geliştirebilecek, kısaca türümüz devam edebilecektir.
**
Güney Afrika Cumhuriyeti, Johannesburg
yakınlarında bulunan Rising Star mağarasında keşfedilen ve günümüzden 335 bin
yıl öncesinde yaşamış Homo Naledi bile, beyni bizimkinden üçte bir oranında
küçük olmasına rağmen, dostuna iyi davranıyor, avladıkları antilopu birlikte
yiyor, mağarada ateş yakıp antilop pişiriyor, dostça yaşıyor ve o zamanda dahi ‘’
DEFİN’’ ritüeli yaparak Ölülerini gömdükleri mağaranın en derin ve zor ulaşılan
yerini bulmak için mağaradaki kayalara piktogram ( Bir yolu ya da kavramı,
işleyişi resmetme yoluyla işaretleme.)
Çiziyordu.
Sizce de bu çok ama çok önemli bir
evrimleşme belirtisi değil mi?
Peki günümüzde evrimleşme konusu biz,
beyni bundan 335 bin yıl öncesinde yaşamış Homo Naledi'ye göre üç kat daha
büyümüş modern günümüz insanı olarak
Birbirimize nasıl davranışlar
gösteriyoruz?
Sizce evrimleşme devam ediyor ve iyiye
doğru mu gidiyor?
Bizim özümüzde günümüz şartlarına göre
davranışlarımız evrimleşmeye katkı sağlayacak biçimde mi?
ÖZDENER GÜLERYÜZ
"Bizim önümüzde günümüz şartlarına göre davranışlarımız evrimleşmeye katkı sağlayacak biçimde mi?" Belki bizden sonrakiler!!!Bilmiyorum.
YanıtlaSilYazınızı çok güzel yazmış sınız.
Emeğinize sağlık kalemi güçlü yazar Güleryüz Özdener Bey.💐👏👏👏
Özdener Abi aklına, emeğine, kalemine sağlık... Farklı madenlerden toplanan güzel bir derleme olmuş. Bilmediğim bazı şeyleri de öğrendim. Zamanında Hawking'in, sonra Dawkins'in şimdi de Harari'nin kitaplarını okudum, daha da okuyacağım. Soruna buradan karşılık vereyim abi, tabi ki evrimleşme devam ediyor ama evrimleşmeden dolayı değil, insan yarattığı bu GELİŞME, İLERLEME, KALKINMA, TÜKETME, TEKNOLOJİ vs'yle kendi sonunu hazırlıyor. Otuz milyar yıla kalmaz, insanlık 200 yılda tüketir burayı, zenginler Mars'a (veya daha başka bir gezegene) gider, orada yeni ve sıfırdan bir uygarlık kurarlar, gerisi asit yağmurları, kimyasala bulanmış toprak ve suda yiyecek bulacağız, diye buralarda birbirini boğazlar. Tabletleri, bilgisayarları, teknolojik oyuncakları kemirirler artık karın doyurmak için... Gerçek olan şu ki, insanlık kendi sonunu da hazırlar kendi geleceğini de... Fakat bu dünya artık son demlerinde... Ucundan, kıyısından yetiştik ya, kazancımız bu... Sevgiler...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Güzel değerlendirmen ve görüşlerin için. Yavuz Çobanoğlu.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. İlginç bir yazı olmuş.Oldukça düşündürücü.Elinize , kaleminize sağlık.Selamlar.👍❤️🌿
YanıtlaSilŞükrü kardeşim okumuş olmana, duyarlılığına, hassasiyetine çok teşekkür ederim. Sevgi ve selamlar.
YanıtlaSil