FRENİ PATLAMIŞ BİR KAMYONLA ''KAÇIŞ RAMPASI '' NA USTALIKLA GİREREK SAĞLIKLI OLARAK DURABİLMENİN GÜZELLİĞİ
Şimdilerde
değilse de yaşamımın belli bir döneminde özellikle de çalışma hayatım ve
onu takip eden yıllarda üst düzeyde ilgimi çeken, önemli
bulduğum, üzerine gittiğim konu, güncel deyimiyle ''İş Sağlığı ve Güvenliği''
konusu oldu.
Seksenli yıllarda devlet sektörü
ve özel sektörde bu konu bilinir, üzerinde
çalışmalar yapılır, konuyla ilgili iş yerlerinde
çalışanlara eğitimler verilir, duvarlara afişler asılır, çalışanların
ve orta kademe yöneticilerin dikkati bu konuya çekilmeye
çalışılırdı.
Ancak bu konu, hep zaman alıcı, belki gerekli ama,
yetişmesi gerekli işlerin önünde olmaması düşünülen, mecburiyetten yürütülen
bir konu olmaktan da hiç çıkamadı ülkemizde.
O yıllarda konunun adı İşçi
Sağlığı ve İş güvenliği olarak anılırdı. Orta kademe yönetici ve
mühendis olan teknik personel kendi elemanlarına konuyla ilgili pek de fazlaca
detaya inmeden iş esnasında nasıl davranmaları, nelere dikkat etmeleri
konusunda hızlıca uyarılarda bulunur ve asıl zaman üretime ayrılırdı.
Üst kademe yönetici ilgiliymiş gibi görünse de orta
kademe sorumlu yöneticiye işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili hesap
sormazdı. Bu konu eğitim müdürlüğü bünyesindeki dosyalarda konuyla ilgili çalışıldığı
ve eğitim verildiğiyle ilgili saklanan evrak ve dosyalarda göstermelik olarak
kalırdı.
İşte bu bahsettiğim kalma işlemi ne yazık ki,
günümüzde dahi bir adım ileriye taşınamamış, iki binli yıllarda bile devlet ve
özel sektör fabrikalarının bir çoğu sadece Amerika ya da Avrupa’ya ihracat
yapan ve aracı şirketler tarafından denetlenerek bu konuya mecburen eğilen
ciddiyetle tedbirler alan şirketler hariç konuya gerekli hassasiyeti
gösterememişlerdir.
Ülkemiz coğrafi konum itibariyle, Amerika ya da Avrupalı
uzmanlar tarafından şu an dahi Orta Doğu ülkesi gözüyle bakılmakta, her ne
kadar gelip geçen iktidarlar tarafından tüm söylemlerde yönünü Avrupa’ya
çevirmiş bir ülke olarak belirtilse de uygulamalarda ne yazık ki, Orta Doğu
ülkesi potasından çıkamamış, çıkarılmamış bir ülke olarak kalmıştır.
Son Yirmi yılda üzülerek belirtmeliyim ki, bırakın
Orta Doğu ülkesi olmayı, ülkemiz adeta din temeline dayanan, her konuda şeriat
kurallarıyla idare edilen bir Arap ülkesi görünümü vermektedir.
Yönünü Avrupa’ya çevirdiğini söyleyen iktidarlar, AB
ülkelerini dahi bu konuda ağzı açık bırakmıştır.
Mevcut şartlarda insan yaşamı özelinde ve de ülke
yönetiminde bu karmaşa ve çözümsüzmüş gibi görünen ve halkı umutsuzluğa boğan
şeyler sürdüğü sürece de yazımın konusu olan, özelinde insanın çalıştığı iş
yerinde bir sağlık ve güvenlik duygusu bağlamında umutsuz ve çaresiz olduğunu
söyleyebilirim.
**
Ülkemizin
iki binli yıllarda AB ile ilişkileri artıp hızlanınca, en geri kaldığımız konu
olarak, elbette Avrupa tarafından gözümüze
sokuldu
iş güvenliği
konusu.
Türkiye ne yaptı bu konuda?
Hani
hızlandırılmış eğitimler vardır ya, işte öyle bir şey yaptı diyeceğim ama
yapmaya çalıştı
desem daha doğru olur.
Öncelikle konu ile ilgili devlet
kurumları kurularak daireler açıldı,
müdürler atandı devlet, ''İş Sağlığı, İş
Güvenliği''
konusunda hızla kadrolaşarak üzerine
düşeni
görünürde yapmış oldu.
Bana göre,
Avrupa’ya karşı konuyla ilgili, görünürde gardını aldı sadece.
En büyük eksik iş yerlerinde iş güvenliği uzmanlığı kadrolarının olmamasıydı
o güne
kadar bu konuyu işletmedeki sorumlu orta kademe mühendis, mimar, teknisyen gibi teknik
kadrolar sürdürmekteydi. Ancak Avrupada her
işyerinde, iş güvenliği
elemanı bulunuyordu ve bu kişinin işi sadece işin güvenliği idi ayrıca iş yerinde bir de
''sağlık'' konusuyla ilgilenen iş yeri hekimi bulunmaktaydı.
Devlet hızlıca
kolları sıvadı iki koldan konu ele alındı ve öncelikle konunun adı ''İş Sağlığı ve
Güvenliği''
olarak netleştirildi, sonrasında da
Daha çok eski iş müfettişlerinin açtığı özel kurslara izin verildi.
Elbette, açığımızı hızla kapatmaya çalışırken önemli yerlerde bazı hatalar da
yapıldı.
Avrupa’daki
konuyla ilgili mevzuatlar yeterince incelenemedi, ana başlıklarla yola çıkıldı.
Türkiye ülke
olarak bu konuda Avrupa’ya karşı tam Elli yıl gerideydi, hızlı davranmalıydı,
davranıyordu ama bu arada da çok fazla detay gözden kaçıyordu.
Kanunlar,
Tüzükler, yönetmelikler, genelgeler yayınlanıyor, tedbirler alınıyor ve o kadar
hızlı davranılıyordu ki, yanlış üzerine yanlışlar yapılıyordu.
İşyeri sahipleri,
uygulamaya mecbur oldukları bu İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili Devlet
kararlarının orasından burasından, kendilerine epeyce maddi yük getirdiğinden,
nasıl daha az para harcayarak kaçabileceklerini bulmaya çalışıyorlardı.
Açılan kurslara dört yıllık bir okuldan mezun ancak
diplomasında ''teknik'' ibaresi olan herkese katılabilme izni verildi.
Öncelik Mühendislerde olmak üzere, Mimar ve diğer dört yıllık mezunlar kurslara
katıldılar, hızla kurslar tamamlandı, kursu bitirenler, devlet tarafından açılan sınavlara girdiler yüz adet sorudan yetmiş adetine doğru
cevap verenler C sınıfı '' İş güvenliği
Uzmanı'' olarak belge aldılar. Bu kişiler az tehlikeli iş yerlerinde uzman
olabilirdi devlet üst
üste
sınavlar açarak
elinde C sınıfı belge olanı B' ye, B sınıfı belge olanı A'ya yüksellti. Çünkü Avrupa, Belli sayıda uzman olmasını
şart koşuyordu.
Bu sınavlarla
ortalık ana baba günü gibi uzmanla doldu. Bu konu o kadar
hızlı bir sürede
tamamlandı ki, geriye dönüp baktığınızda, ne kadar işsiz, Orman,
Çevre,
Tekstil ve Fizik başta olmak üzere
diğer bazı iş bulmakta zorlanan branşlarda ne kadar mühendis varsa herkesin elinde bir anda
''İş güvenliği
uzmanı'' belgesi'' oldu. Hatta öyle
durumlar da oldu ki, iş yeri sahibi olan mühendisler de kendi iş yerlerinde hem
patronluk hem de uzmanlık yapmak üzere,
A, B sınıfı belgeler aldılar.
Ayrıca branşlar
Avrupa’da olduğu gibi kendi yolunda ilerlemedi, Örn; Orman mühendisi iş bulursa ve A sınıfı uzman
ise, en tehlikeli iş yerlerinde uzman oldu, Tekstil Mühendisi de yine iş bulursa B sınıfı
uzman ise orta derecede tehlikeli iş yerlerinde uzman oldu.
Böylece işler karıştı. Avrupa’da bir mühendis kendi dalında uzmanlık yaparken
bizde uzman olan her konuda çalışmaya başladı. Üstelik kendi aralarında rekabet
ederek.
Burada size
verebileceğim en tehlikeli örnek,
bir çevre
mühendisinin
A sınıfı uzman olarak Madenlerde iş güvenliği
konusunda çalışması
olur.
Bu örneğim gerçekleşmiş midir? emin değilim ama
kendi meslektaşlarımın İnşaat sektöründe uzmanlık yaptığını biliyorum.
Bu karmaşa zamanla
iş kazası meydana gelen iş yerlerinde, bir çok İş güvenliği uzmanının
mahkemelerde hakim karşısına çıkmasına sebep oldu. Kısaca iş kazalarında öne
sürülen kurban İş güvenliği uzmanları oldu.
Sanki bu da
yetmezmiş gibi düzenlemede
bir büyük yanlış daha yapıldı ve uzmanların
maaşlarını devlet vermeyecek, hizmet verdikleri yerden alacaklardı.
Bu da onların
doğru ve düzgün çalışamayıp işverenin emir ve komutasıyla hareket edeceklerini
gösteriyordu.
**
Çok önemli bir
konuyu daha yazmak zorundayım ki, 15 Temmuz 2016 dan sonra yapılan İş Sağlığı
ve Güvenliği sınavlarında, sınavı yapan soruları hazırlayan otoritenin konuyu
çok yanlış anlamış olduğunu gördük çok acı biçimde.
Sınavı yapan
otoritenin, maalesef sınav soruları içinde sonucu etkileyecek beş - altı soruyu
On beş Temmuz sahte darbesiyle ilgili olduğunu gördük ki bu soruların cevapları
sınava giren uzman adayının kendi görüşünü yansıtacak ve kendini doğrudan ele
verecekti. Kısaca tuzak sorulardı bunlar.
Bu noktayı bizzat benim
konuyla ilgili TSK dan önemli rütbelerden emekli kişilerden de aldığım
görüşlerle teyit ettiğim gibi, o soruların Genel Kurmay Harp Dairesini
ilgilendiren konulardan oluşturulduğunu, iş yerlerindeki iş güvenliği ile
ilgili hiç alakası olmadığını anlayıp yaşadık bu ülkede.
Ne yazıktır ki
yapılan sınavlarda konu başka yerlere evrilmiş ve rayından tam da Orta Doğu ya
da Arap ülkelerine yakışacak şekilde rayından çıkarılmıştır.
İŞ GÜVENLİĞİNDE - YAŞAMDA -
KAÇIŞ RAMPASI
İşte bu noktada
benim İş Sağlığı ve Güvenliği konusuna global baktığımızda benim en çok ilgimi
çeken hoşuma giden konu olan, Trafikte önemli kara yollarında, geçit ya da sert
inişli, kıvrımlı dönüşlü yollarda özellikle de freni patlayan tır veya ağır
yüklü kamyonlar için yapılmış ‘’KAÇIŞ RAMPASI’’
adı verilen yolun belli bir yerinden freni patlayan kamyon şoförünün
kendi becerisi ile direksiyonunu rampaya kırarak gittiği yola göre oldukça dik
sayılabilecek ve bir yerinden itibaren de mıcır, kum ve yumuşak toprakla doldurulmuş
hızla giden kontrolsüz kamyonun dik yoldan inerken o kum ve mıcıra saplanarak
durabilmesini sağlayan o sonu kapalı, aracı saplayıp durduran özelliğe sahip o
tuhaf, ürkütücü yoldur.
Kaçış Rampası yolu
beni her zaman çok düşündürmüş, güldürmüş, titretmiş ve adeta kendimden
geçirmiştir.
You Tube’a ‘’Kaçış
Rampası’’ yazarak bu yolun nasıl kullanıldığıyla ilgili videolar
izleyebilirsiniz. Ardından sorun kendinize acaba ben olsam bu kamyonu
soğukkanlılıkla o yola sokabilir ve durdurabilir miydim? Diye.
Bu yolu bazen
hayatın belli dönemlerinde insanların da girmesi gerekli bir yol olduğunu
düşünürüm bunun için bir araç da gerekmeye bilir hatta. Kendinizi o freni
patlamış kamyon gibi, yokuş aşağı giderken aniden dönüş yapıp dik yola girerek
kendinizi kumlara sokarak durdurmak ve böylece başka insanların hayatına daha
fazla zarar vermemek yapacağınız çok hayırlı bir iş olabilir ne dersiniz?
Sonrasında artık
başınız dik, gözleriniz ilerde çok büyük bir başarı sağlamış edanızla
dolaşırsınız.
Ancak burada
sanırım freni patlamış kamyonu kullanan şoförün de bir kazaya sebep olmadan
başka insanların ve kendi hayatını da kurtarabilmesi için çok ama çok üst düzey
becerilere sahip olması olayı tam idrak etmiş olması gerek ve yeter şarttır.
O freni tutmayan
kamyonu Kaçış Rampasına önce doğru biçimde sokması ve maharetli bir kullanımla
o kumlara sürerek kamyonu sağlıklı bir şekilde durdurabilmesi gerekir değil mi?
Normalde bırakın
kamyonu binek aracınızda böyle bir durumla karşılaşırsanız siz ne yaparsınız
düşünün bakalım. Genelde Kaçış Rampaları Kamyonlar için düşünülmüştür. Yukarıda
yazdığım gibi kıvrımlı, dik ve yolun yokuş aşağı olan kısmına dik bir sapak
şeklinde yapılır.
Uygulamada da çok
faydaları görülmüş çok hayatlar kurtulmuştur bunu biliyoruz.
Kendi hayatınızda
yaşamın Kaçış Rampasına girdiniz mi hiç?
Girdiyseniz
aracınızı ( kendinizi) durdurabildiniz mi?
Durdurabildiyseniz
başınız dik ve gözleriniz ileride mi?
Kendinizi bir
zafer kazanmış gibi görüyor musunuz?
**
Bu konuyu daha
ciddiye alan devlet ne kadar hızlandırsa da kendini daha iyi yetiştirmek
isteyen elinde belgesi olan bazı mühendisler
ki ben de onlardan birisiyim;
Bir üniversitenin, konu ile ilgili yüksek Lisans programına başvurarak,
zaten çok
derinliği olan iş güvenliği
konusunu tam olarak öğrenmek,
derinleştirmek, anlamak, stajını yapmak, tezini yazmak gibi uzun bir yoldan
ilerlediler.
Ben bu gün elimde Yüksek Lisans diplomam ve uzmanlık
belgem olmasına rağmen Türkiyede
bir iş yerinde İş Güvenliği
uzmanlığı yapmayı en tehlikeli iş olarak görmekteyim ve konuyla ilgili de zaten
uzun zamandır çalışmak
istemiyorum.
**
İş Sağlığı ve
Güvenliği konusu, bana göre günümüzde ülkemizin Dünyada ölümlü iş kazaları
sıralamasında, üçüncü sırada, Avrupa’da ise ilk sırada olması, Çocuk işçi
çalıştırma konusunda kural tanımaz konumda bulunmasını da hesaba katarsak
Öncelikle kendi
yaşadığımız evlerimizde alabileceğimiz tedbirlerden başlayarak kendimizin ve
sevdiklerimizin sağlıkları açısından son derece önemli adımlar atabiliriz.
Ayrıca da, iş
yerlerinde çalışanların kendi işverenlerini konuyla ilgili ciddi tedbirler almaya
ve uygulamalarda konuyu geçiştirmemesiyle ilgili zorlamaları mutlak gereklidir.
Burada benim
bahsettiğim asıl konu, Ülkemizde insan sağlığının ve iş yerlerindeki iş
güvenliğinin ihmal edilemeyecek kadar önem taşıdığı, kağıt üzerinde her şeyin
yapılıyormuş gibi değil de gerçekten yapılması konusuna bir uyarı yapabilmek
ile birlikte, iktidarların kendi bekaları adına neler yapabildiklerine dikkat
çekmekten ibarettir.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Çok doğru bir noktaya parmak basmışsınız elinize sağlık .
YanıtlaSilGünaydın👏
YanıtlaSilNiçin o zaman iş güvenliği için emek zaman harcadınız?Öyle olmaz.!Çevrenize insanlara bu yazdıklarınızla bile faydalı oluyorsunuz.Kitabınızla da aynı hizmettir. Hiç birşey boşa gitmez.Emeğinize sağlık.Teşekkürler.👍🙋
Çevrim Çay sorunuzun cevabı zaten yazımın içinde gizli. Tek kelimeyle merak diyebilirim. Kendimizi geliştirip yüceltmenin de ilk şartı bu olsa gerek. Boşa geçen zaman olarak hiç değerlendirmedim. Teşekkürler.
Sil👏👏👏👏👏👏👏😎devamı gelsin o zaman.
Sil