KUANTUM FİZİĞİ MERCEĞİNDEN İNSAN YARATICILIĞININ SONSUZ DÜNYASI
Geçmişte bir dönem danışmanlığına
başvurduğum değerli klinik psikolog ve regresyon terapisti Nermin Uyar'ın kendi
Facebook sayfasında, çok ilgimi çeken ama anlamam için de bir araştırma
yapmam gereken bir blog yazısı vardı.
Nermin
Uyar'ın ricasına göre;
''Okumanız, blogda görüş belirtmeniz, paylaşmanız
ne güzel
olur'' diyerek de hem yazıyı okumaya teşvik eden hem de derinden bizi bir gerçeğe doğru hafifçe itmesi güzelliğini de fark ettim.
Değerli
Nermin Uyar'ın okuyarak görüş belirtmemizi istediği
yazı, Kendisinin, ''Hocamız'' diye söz ettiği, K.T.Ü. Prof. Dr. ismet Gedik
hocanın, Doğadaki Oluşum Mekanizması (DOM) adındaki Bloğunda yer alan
yazısıydı.
Prof.
Dr. İsmet Gedik'in yazısını ki daha önce de bloğundan yazılar
okumuş, kullandığı birçok yabancı terimden dolayı biraz da
‘’anlaşılması zor’’ bulmuş hatta bu görüşümü kendisine de yazmıştım.
Bahsi
geçen
son yazıyı da sonuna kadar okudum kaydettim ve sonradan da değerlendirdim.
**
Hayat sürekli bir değişim-dönüşüm gerektiriyor. Bu
nedenle kuantsal yaratıcılık, hiçbir varlığın ömrünü sonsuz yapmıyor. Biz
insanlar kafamızdaki bilgilerin doğaya uyumluluğunu sürekli kontrol edip,
uyumsuz bilgilere ait sinapsları yok etmek, sinaps-budaması yapmak zorundayız.
Gelenek ve göreneklerin sorgulanması ve yanlış olabilenlerin budanması bu
nedenle gereklidir. Bunu yapmayanlar sömürülmeye, “kara bahtım, kem talihim”
demeye mecburdurlar.
**
Yazının sadece bu kısa
paragrafı bile insanı dehşete düşürüyor ve üzerinde düşünmeye sevk ediyordu.
Kışkırtıcıydı, içinizde biz yerleri acıtıyor
gibiydi, Sinaps da neydi ki? Kuantsal Yaratıcılık mı? Elimize makas alıp budama
mı yapacaktık ve bundan ne kazanacaktık ki?
Hatta öyle ki yapamıyorsanız sömürülecek, ''Kara bahtım, kem
talihim'' diyerek dövünecektik bir de, öyle mi?
Bu kısa ve hızlı gel gitten
sonra, bir kaç gündür dönüp kendimi, çocukluğumu, gençliğimi, orta yaşlardaki
durumumu, ve şimdiki halimi düşünmeye oralarda bir şeyler
arayıp bulmaya çalıştım.
Yirminci yüzyıl'ın ikinci yarısının
başında doğmuş, şu an Yirmi birinci Yüzyılın ilk yarısını yaşayan,
hayatın çok hızlı aktığını düşünen, Yirmibirinci yüzyıldan hiç de mutlu olmayan, sürekli gözlem yapan, okuyan, yazan
insan davranışlarında giderek korkunç bozulmalar gören, kıyaslayan olumsuzluklar
karşısında da dengesi bozulan bünyeye sahip bir insan olarak,
son dönemlerde kendimi hasta
hissediyorum.
Evet nefes alıyorum,
sağlığıma çok dikkat ediyorum ama sanki
yaşamıyor gibiyim.
İsmet Gedik Hocanın yazısını
okuduktan sonra, yine anlaşılmaz olan yerleri araştırıp anlamak için zaman ayırdım. Kısa
paragrafta sözü edilen, ''Sinaps budaması''
işini mi yapamıyordum. Kocaman bir makasa mı ihtiyacım vardı, dünyaya bakışımı değiştirmeye
mi, fazlaca gözlem yapmayarak gözlerimi dünyaya kapatarak mı
dolaşmalıydım.
Bazı değer verdiğim, beni sevdiğine
inandığım insanların uyarılarına kulak verip kendim için mi yaşamalıydım geriye
kalan ömrümde?
Ailem, Çocuklarım, torunlarım
önem verdiğim değerler ve elbette Dünyanın, insanlığın geldiği yer.
Daha bu gün bir sade kahve
içmek için uğradığım kafede okulların yarı tatile girdiği ilk gün anneleriyle
gelen küçüklerin bana çok fazla gelen çığlık çığlığa bağrışmaları, diğer yandan
kendini bulduğunu zanneden, bağımsız, kibirli, dişleri telli, dudakları zeytinyağlı dolma
ısırmışçasına parlak, gruplar halinde yırtık denim pantolonlu, üretimden
bihaber baba parası savuran ergen kızlar, ya da ayak bileği dekolteli, daha
fevri ergen erkek çocuklarının tavırlarına bakınca görünürdeki bu türün,
gelecekte insan türdaşlarımızın nerede nasıl var olup yaşayabileceğine dair bir
fikirleri var mıdır diye düşünüyorum kendimi parçalayarak ve kahvemi onlara
bakacağım gözlem yapacağım diye masada soğutarak.
Araştırmamda karşıma; İnsan
yaratıcılığının sonsuz dünyasını, kuantum fiziğinin
merceğinden yola çıkarak kendi yaratıcılığımızı
besleyip güçlendirmemiz için sessiz bir yol öneren, yaratıcılık sanatını
bilimsel nesnellikle birleştiren kuantum yaratıcılığı yeni düşünce yöntemine deneysel verilerle
yaklaşan ve daha yaratıcı bir yaşam doğrultusunda içsel yeteneklerin nasıl kullanılabileceğinin
altını çizen, Yaratıcı olmak için nasıl kuantumcu düşünebileceğimizi öğreten;
4 Kasım 1936 Hindistan
doğumlu, günümüzde 86 yaşında olan,
Materyalist düşünceye karşı, idealist düşünceyi benimseyen Kuantum
Fizikçisi Dr. Amid Goswami çıktı. Ayrıca onun Dualism'e (
Ahlak sisteminde yer alan günah - sevap , melek - şeytan
gibi mistik var oluşlar.) karşı çıkarak, Kuantum mekaniği ile
Monistic idealizmi( gerçekliğin algı ve anlayıştan
ayırt edilemez olduğunu iddia eden metafiziksel perspektifler, gerçeklik, fikirlerle yakından
bağlantılı zihinsel yapılar.) tanımladığını anladım. kısaca bizim ''Bilinç İçinde Bilim'' diyebileceğimiz
bir kısaltma ile.
Kuantum Fiziğine göre; gerçeklik; Olasılıklar ve Güncel gerçek olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı.
Tamam buraya kadar güzel
afferim bana. Şu budama nasıl yapılacak?
**
Hücreden hücreye iletişim,
Sinaps adı verilen özelleşmiş bölgelerde gerçekleşir.
Sinapslar iletim için
kullandıkları mekanizmaya göre iki ana sınıfa ayrılırlar, Kimyasal ve
Elektriksel olmak üzere.
Dünyada memeli merkezi sinir
sisteminde kimyasal ve elektriksel sinyalleşme ile hücreler arası haberleşmeyi
sağlayarak doku içinde geniş ölçekli bir cevap ortaya çıkmasını sağlarlar.
Beyin temizliği de
diyebileceğimiz Sinaps budaması, Sinaps oluştuğunda beynimizin onu
güçlendirmesi veya zayıflatması gibi düşünülebilir.
**
Gizem
daha yeni yeni çözülüyor. Araştırmacıların dediğine göre, daha az kullanılan
sinaptik bağlantılar, “C1q” adını taşıyan bir protein tarafından belirleniyor.
Mikroglial hücreleri de bu belirlenen sinapsı tespit ettiklerinde, bu proteini
bağlayıp, o sinapsı yok ediyorlar ya da buduyorlar.
Beyin
bir sinaps oluşturduğunda, güçlendirilebilir veya zayıflatılabilir. Bu, sinapsın
ne sıklıkla kullanıldığına bağlıdır. Başka bir deyişle, süreç “onu kullan
ya da kaybet” ilkesini izler: Daha aktif olan sinapslar güçlendirilir ve daha
az aktif olan sinapslar zayıflar ve sonuçta budanır. Bu süre zarfında alakasız
sinapsların çıkarılması işlemi, sinaptik budama olarak adlandırılır.
Her
ne yaparsanız yapın, ne öğrenirseniz öğrenin özellikle tekrarlayın. Zaten
biliyoruz ki bir alanda ya da işte ne kadar fazla denersek ve tekrarlarsak, o işte
o kadar gelişiriz. Bunun sayesinde “Pratik mükemmelleştirir.” sözünü gayet iyi
bir şekilde anlar ve ne derece doğru olduğunu görürüz.
**
Tüm bunları okuyup bir
şeyleri az çok anlamaya başladığımda ise kendime o kadar çok soru sormaya
başladım ki,
Ben şimdi ne budayacağım ya
da başka deyişle ben, beynimde neyi zayıflatacak ya da neyi güçlendirecektim?
Bu konuda epeyce geç
kaldığımı da üzülerek fark ediyorum.
Ayrıca duyarlı hassas
insanların sinaps zayıflatma, budama konusunda hızlı davranmalarının çok zor
olabileceğini de kendimden bilmekteyim, hatta öyle ki, kendilerini içten içe
yiyip bitirir belki de yok eder ama sinapslarını zayıflatamazlar gibi bir tez
de ürettim.
Bizim nesil sanırım bu beyin
temizleme ya da Sinaps budama da gecikmiş olsa gerek.
Ben yine de bu konuda beni
araştırma yaparak konuyu anlamama neden olan Nermin Uyar Hanımefendiye ve DOM
Toplum ve Doğadaki Oluşum Mekanizması grubuna, Prof Dr. İsmet Gedik Hocama
Teşekkürler ederim.
Saygılarımla.
ÖZDENER GÜLERYÜZ.
Tebrik ederim Özdener'ciğim değişik bir konuda değişik yorumlar getirmişsin.Alman fizikçi Albert Einstein "değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir" diyerek değişimin kaçınılmaz bir süreç olduğunu belirtmiştir.Aslında hepimiz bu değişimin içerisindeyiz.
YanıtlaSilDeğerli DOM-dostumuz Özdener Güleryüz, Çok güzel bir yazı yazmış ve çok anlamlı-uyarıcı bir görüş ortaya koymuşsunuz. Kutlamak yeterli değil. Bu yazınızı Facebook sayfamda paylaşmak istiyorum. Umarım kabul edersiniz. Saygı ve sevgilerimle,
YanıtlaSilİsmet Gedik