KILIÇLI HUTBE DAYATMASI YA DA DOĞAYA TEFEKKÜR.

 

 


 

Gökte ve yerdeki oluşumların ihtişamını yüzyıllar boyunca izledi insanoğlu. Onlara anlamlar yükledi, bağlar kurdu, canlı ve cansız tüm varlıkların içindeki cevherleri keşfetti.

Doğa karşısında güçsüz kalınca da ona teslim oldu ve doğa dinleri çıktı ortaya.

Doğaya tefekkür adı da verilen bu bir nevi teslimiyet kırk bin yıl öncesine kadar dayanıyor.

Bu teslimiyet anladığımız kadarıyla kimseleri bir din'e davet etmiyor, bir şeyi tebliğ etmiyor, misyoner geleneğine dayanmıyordu.

Tanrı ya da Tanrıların üstünde yer alan sonsuz kutsal doğa, tek tanrıcı inanç sistemlerindeki Allah anlayışından önemli bir farklılık arz etmekteydi.

Doğası gereği insanı gözetlemez, onunla ilgili bilgileri daha sonra değerlendirip yargılama sürecinde kullanmak üzere açık ve gizli yollarla bilgi toplamaz, kaydetmezdi.

Şamanizm'deki Doğa, insanı ne korkutur, tehdit eder, uyarır ne de över ya da yüceltirdi.




Kutsal doğa bunu yapmadığı gibi cezalandırma veya ödüllendirme ile ilgili olarak da ayrıntılar vererek insanların korkuya veya dehşete kapılmalarına, sevinmelerine ve umutlanmalarına yol açmamaktaydı.

Bir çok bilim adamı ve yazar şamanlığı bir din değil Kuzey Asya topluluklarının dini duygularını içeren ve öteki alem varlıklarına hükmeden bir tür kült olarak görmektedirler.

Bazı tanımlara göre Şamanizm varlığı tüm insanların tarihinde erken taş devrine ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, inisiyasyon içeren bir tür vecd ve trans tekniğidir.

Araştırmalar, şamanlığın Türklere özgü olmayıp bütün Asya'ya yayıldığını göstermektedir ki, araştırmacılar, artık Amerika kızılderililerinin de Şamanizm kapsamında ele alıyorlar.

Şamanizm'de sonsuzdan sonsuza her şeyi kucaklayan kutsal doğa, tek tanrıcı inanç sistemlerinde mevcut kutsal metinlerdeki yaratıcının kızgınlık, tehdit, uyarı, övgü ya da yerme, nasihat, vaat, eleştiri ya da örnek gösterme, doğru yola sevk etme, gücünü sözlerle tarif etme, kendine tapındırma, yani secde edip ibadet ettirme, inkarcı olmamak amacıyla kurallarını ve hükümlerini benimsetme, kendi doğrularını sözlü olarak empoze etme gibi eylemlerine benzer özellikler sergilememektedir.

Doğanın gündeminde aslında insan ve onun inancı veya inançsızlığı gibi bir mesele yoktur.

      ESKİ TÜRK YAZITLARINDA

Sekizinci YY. Eski Türk yazıtlarına bakılacak olursa, Üstte kök tengri, allta Yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insan yaratılmıştır.




Anlaşılacağı üzere, Şamanizm'deki kusal doğa'nın adı eski Türk dönemine ait yazılı belgelerde bahsedilen Kök Tengri , Yağız  yer ve kişioğullarının yaratılması bağlamında dahi zikredilmemiştir.

Prof. Abdülkadir İnan ve Prof. Dr. Ahmet Zeki Velidi Togan'a göre Şaman olan eski Türklerin bizlere miras bıraktıkları yazıtlarla ilgili bu tespit Sibirya yerlisi şaman Türklerden Hakaslara ait kadim destanlardaki motifler üzerinden de anlaşılmaktadır.

Şamanlık dini klasik diyebileceğimiz tek tanrıcı ve kutsal metinli inanç sistemlerinden farklı olarak merkeze insanı veya Tanrı ya da Tanrıları değil, kutsal ve sonsuz doğayı koymaktadır.

Doğa ise hiçbir biçimde bahsedilen insani tepkiler sergilememekte, bu tarz eylemlerde bulunmamakta ve hatta insanın dua ve ibadetine ihtiyaç duymamakta, yarattıklarına bakma veya onları gözetleme , denetleme ve imtihana tabi tutma gibi gereksinimler barındırmamakta, Evren çapında yokun içindeki yokluk olarak bile bahsedilmesi güç olan insanı hiçbir biçimde muhatap almamaktadır.

    MÜMKÜNSE ŞAMANİZME GELMEYİN

Günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve gelenek bulunur. Su dökerek uğurlama, mum yakılması, ağaçlara bez bağlanması ve dilek tutulması, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya vurulması bu gelenekleri kapsıyor.

Kurşun dökme de şaman geleneklerinden biridir. Mezarlara mezar taşı koyma uygulaması da Şamanizm’den kalma.

Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır.

Bunun önüne geçmek için ‘’nazar boncuğu’’ , ‘’göz boncuğu’’ takılır.

Eski toplumlarda büyü, din ve yaşam iç içe geçmiştir. Büyü eski Mısırda , Şamanizm’de,  İnka – Maya kültürlerinde, Hint ve Tibet dinlerinde Babil’de görülmektedir.




Kadim kurallardan birincisi, parçanın bütüne ait olduğudur. Ve bir saç parçasına yapılanın bütün tarafından hissedileceğidir.

Muskalar da aynı şeklide ortaya çıkmıştır. Bir maddeye negatif veya pozitif enerji verilir ve istenen amaçla kullanılır.

Klasik Orta Doğu kökenli Semitik inanç sistemlerinden farklı olarak insanlara kafir ve mümin kavramları üzerinden ayrımcılık dayatmayan Şamanizm’de başkasına dinini tebliğ etme, dinine davette bulunma, insanları doğru yola çağırma gibi misyonerlik faaliyetleri yoktur.

Belki de bu bağlamda Şamanizm başka dinlerden ayrılan kendini övmemesi, kusursuzum dememesi, misyonerlik, yani tebliğ yapmaması ve hatta Şamanizm dışındaki insanlara yönelik olarak ‘’Mümkünse Şamanizm’e gelmeyin.’’ diyebilmesidir. 

Bu bağlamda yukarıda sözünü ettiğim insanın doğada hiçbir zorlamaya, tebliğe, sınava tabi olmadan yaşayabilmesi aslına bakılacak olursa en güzel duygu olsa gerektir.

Eline kılıç alarak onca insanlık sınavından sonra, bize tehdit mi, tebliğ mi, imtihan mı olduğu belli bile olmayan, görüntüsü bile korkunç olan bir girişimin günümüzde yıldızlaştırılan! zenginleştirilen! ama bana göre eski Mısır rahipleri kadar kendini bilmez ruhban sınıfının kendi özündeki imtihanıdır.

 

ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Günümüzde"gelişmek, zenginleşmek" adına tahrip edilip yok edilen doğayı inançlarının merkezine alıp tanrılaştıran Şamanizm hep ilgimi çekmiştir.
    Günümüzde tabu olarak bakılan Şaman öğretilerinin köklü bir kültürü barındırdığını ve İslam inancıyla birlikte değişime uğradığını görüp insanın aklına "keşke" leri getiren bir yazı olmuş. İlgiyle okudum. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Aslında insana düşen dogayla barışık yaşamaktı...Insan üzerine düseni yapmadı...Doga da anlamaz insanları muhattap almadı...belece devam ediyor insan dogaya ragmen, doga ise kendi halinde...insana ragmen insan için...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922