DOST OLUR ZANNIMCA HER İNSAN BANA, Bİ HABER GEL GÖR Kİ SIRRIMDAN YANA.
‘’Kestiler der sazlık içinden beni,
Dinler hem kadın hem erkek ağlar
beni.’’ Rumi.
Rahmetli
hocam TRT sanatçısı, yaylı tambur üstadı Ahmet Rasim Sabuncuoğlu'nu tanımadan önce, kendim için çok büyük şans olarak değerlendirdiğim, hocamın babası, Klasik Türk Müziği'nin çınarlarından, Türk müziğini İstanbulda kendi
anlatımı ile tekkelerde icra etmiş ve o dönemin büyük müzik üstadlarıyla meşk etmiş
rahmetli Ali Sabuncuoğluyla tanışmam ve o dönemde yine çok değerli müzik insanı, Güzelbahçe
korosu şefi, Bestekar Mehmet Bozkaya
ile, koromuzda yıllarca beraber çalıştık.
Ben başlangıçta nota bilgisine çok vakıf değildim ama öğrenmeye çok açık ve heveslişydim.
Benim gibi bir kaç
arkadaş da önce nota öğrenmeyi sonra da bunu
bir müzik
aletine taşımaya öylesine
hevesliydik ki, Mehmet Bozkaya hocamız ve çok üst düzeyde müzik bilgisine sahip
olan Ali amcamız (biz ona Ali amca derdik) bu konuda bize yardımcı olmaya karar
verdiler.
Ali Sabuncuoğlu’na çok değer veren Mehmet
hocam, bazı günlerde
Ali amcaya korodan önce
müzik
teorisi anlatma talebinde bulundu.
Ali amcamız çok eski notlarını derse getirip bize dağıttı, tahtada bize nota ve usul dersleri verdi ve biz kısa sürede bir kaç arkadaşla öne çıkarak nota öğrendik şarkıları dizlerimize usul vurarak söylemeye başladık.
BEN NEYZEN Mİ OLACAĞIM DERKEN
Klasik Türk Sanat müziği ile az çok ilgilenenler beni
hemen anlayacaklardır ki, nota öğrenip bir eseri bona
ya da solfej ile okumaya başlarsanız nasıl bir deryanın karşısında olduğunuzu gördüğünüzde deyim yerindeyse,
kemiklerinize kadar titrer, kıyıda çırpınırken içine derinlğine dalıp
oralarda bir yerlerde kaybolmak istersiniz.
Her koro çalışmasında Ali amca
eşiyle kolkola koroya o gün hangi enstürümanı çalmak istiyorsa ney çalmayı öğrettiği Hikmet isimli
bizlerden çok
genç
olan ve onlara evlerinde de yardım eden yine koroda bulunan bir arkadaşımız, müzik aletini
arkalarından taşıyarak kapıdan girerlerdi.
Bizler hepimiz ayağa kalkar sıraya
girerdik elini öperdik
o da bizi yanaklarımızdan öperdi hatır sorardı
bize o İstanbul efendisi Ali Sabuncuoğlu.
Ali sabuncuoğlu bir çok müzik aletine vakıftı
onları kendi elleriyle imal ederdi üstelik. ( Ney,
viyolonsel, keman, klasik kemençe çalardı.) Örneğin ney yapımı için evinde bir düzenek vardı evine de
giderdik müzik
sohbetleri için.
Bir koro çalışmasından sonra Ali
amcanın yanına yaklaştım ve ''bir müzik aleti çalmak istiyorum Ali
amca'' dedim.
''Çalarsın çocuğum'' dedi. ''Ney çalmak ister misin?
Elim ayağım titredi bir an. ''Çalabilir miyim Ali
amca? dedim.
‘’Yarın seninle Urlaya doğru gidelim yol
kıyısındaki kamışlardan keselim.’’ deyince kalbim duracaktı.
Ali amca bana ''Ney'' mi yapacaktı yani?
GÜZELBAHÇE URLA ARASINDA İNİLDEYEN
KAMIŞLIKLAR
Ertesi günü Ali amcanın evine
gittim ona gitmeden bir iki arkadaşı daha aldım arabaya. Onu da aldıktan sonra
Urla yoluna doğru sürdüm arabayı.
Yol kenarında yeşilden sarıya dönmüş bir grup kamışlık
salınıyordu rüzgarla.
Ali amca dedi ki,
''Boğumları kısa olanlardan boyu bir
metre kadar uzunlukta bir kaç boy kesin şunlardan'' Kamışları kesip arabaya aldık Ali amcayı evine
kargılarla bıraktık evlerimize döndük.
Aradan bir kaç gün geçti diğer koro çalışmasına Ali
Sabuıncuoğlu elinde bir ''Süpürde'' ile geldi.
''Al evladım bu senin.'' dedi bana.
İnanamadım şaşırdım elimde ney ile baktım Ali amcaya,
''Ali amca borcum ne kadar sana?''
dedim.
''Ödeyeceksin evladım''
dedi. '' Nasıl? dedim.
''Anlayacaksın evladım.'' dedi.
ANLADIM ALİ AMCA ANLADIM
Nasıl çalınacağını da çalışma arasında tarif
etti bana Ali amca ve Dudaklarımı büzüp başparenin üzerine yerleştirdim
sonra dedim ki Ali amcaya,
''Nasıl üfleyeceğim Ali amca?''
''Ateşe üfler gibi evladım.''
dedi.
İşte o günden sonra ben evde
odaya kapanıp başladım üflemeye ama önce Ney bana kuru hava
ile cevap verdi.
Elimden düşürmedim neyimi birt kaç gün sonra neyden bir
davudi ses çıkardım.
Koro çalışmasına giderken de
yanımda götürdüm sanki koroda çalacakmışım gibi.
Neyden çıkardığım sesi Ali
Sabuncuoğlu duymuş.
Bir ara yanına gidip tekrar sordum ''Ali
amca borcum ne kadar?''
''Az önce ödedin evladım
borcunu.'' dedi.
''Nasıl yani?'' dedim ''Çıkardığın sesi duydum o
da borcunu karşıladı.'' dedi.
''Çok utandım, teşekkür edip elini öptüm. Elini öpenin yüzünü
öperdi
İsatanbul efendisi Ali Sabuncuoğlu.
NE OLURSAN OL
‘’Hangi makama, rütbeye yükselirsen
yüksel, ne olursan ol alçakgönüllülüğü elden bırakma, kendini yükseklerde
görme’’ derdi hep.
Öylesine bir adamdı ki Ali amca, zamanında çok
ünlü sanatçıların arkasında sahne almış, çok büyük sazende üstadlarla çalışmış
değerli bir sazendeydi. Müziğe hevesli insanlara sabırla yaklaşır onlara yardım
ederdi her zaman.
Bize bazı resimler de gösterirdi bu
resimlerde Zeki Müren gibi Behiye Aksoy gibi,
Nesrin Sipahi gibi sanatçılara çaldığını
görüyorduk.
Çok da şakacı bir yapısı vardı Ali
amcanın, hatıralarını da anlatırdı.
**
Zeki Müren ile bir prova çalışmasında
ritm çalan kişi çalışma esnasında şımarık hareketlerle çalmaya başlamış.
Zeki Müren bunu görünce hiç şarkının
ritmini bozmadan ritmci’nin yanına yaklaşıp hafif sesle ‘’hayvan’’ demiş.
Ritmci ise işi daha da azıtıp aynı
şekilde devam edince de;
‘’ Hayvan dediysem kanarya kuşu değil.’’
Demiş.
**
Bu gün meslek rahatsızlığım nedeniyle
ney üfleyemiyorum ama nota okuyup takip edip yeni gördüğüm bir eseri dahi kısa
sürede çalışarak farklı enstrümanım olan ud’um ile çalabiliyorsam Güzelbahçe
Koro şefim, hocam değerli Müzik insanı Mehmet Bozkaya ile Size özelliklerini
anlattığım, Müzik Çınarı Ali Sabuncuoğlu’na borçluyum.
Mehmet Bozkaya hocama uzun ömürler, Ali
ve Ahmet Rasim Sabuncuoğlu hocalarıma da rahmetler diliyorum.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilNostalji kokan güzel bir yazi olmuş...Bence insan hayatına dokunduğu, azacık da olsa hayatına reng katmış insanları hatırladıkca daha da mutlu oluyor... Ayrıca böyle bir yazi ile onları yad etmek guzel bir vefa örneyidir ki, simdiki genclere bunları aşılamak gerekir... tesekkurler güzel yazi icin...40 yıl sonra ilk okul ogretmenimizin ziyaretine giderken, onun gözlerindeki mutlulugu hatirlatdi bana....
YanıtlaSilEskiden Neyzenler kendi Neylerini kendileri açarmış. Doğrusu da bu. Herkesin üfleyişi farklı, Ney'i tutuşu farklı, ağız, dudak yapısı farklı. Şimdi bu işin de sanayisi oluştu. İşini iyi yapanları ayırıyorum ama herkes Ney açıyor.
YanıtlaSil