DOST OLUR ZANNIMCA HER İNSAN BANA, Bİ HABER GEL GÖR Kİ SIRRIMDAN YANA.

 

 


 

                       ‘’Kestiler der sazlık içinden beni,

                     Dinler hem kadın hem erkek ağlar beni.’’   Rumi.

 

**

Rahmetli hocam TRT sanatçısı, yaylı tambur üstadı Ahmet Rasim Sabuncuoğlu'nu tanımadan önce, kendim için çok büyük şans olarak değerlendirdiğim, hocamın babası, Klasik Türk Müziği'nin çınarlarından, Türk müziğini İstanbulda kendi anlatımı ile tekkelerde icra etmiş ve o dönemin büyük müzik üstadlarıyla meşk etmiş rahmetli Ali Sabuncuoğluyla tanışmam ve o dönemde yine çok değerli müzik insanı, Güzelbahçe korosu şefi, Bestekar  Mehmet Bozkaya ile, koromuzda yıllarca beraber çalıştık.

Ben başlangıçta nota bilgisine çok vakıf değildim ama öğrenmeye çok açık ve heveslişydim.

Benim gibi bir kaç arkadaş da önce nota öğrenmeyi sonra da bunu bir müzik aletine taşımaya öylesine hevesliydik ki, Mehmet Bozkaya hocamız ve çok üst düzeyde müzik bilgisine sahip olan Ali amcamız (biz ona Ali amca derdik) bu konuda bize yardımcı olmaya karar verdiler.

Ali Sabuncuoğlu’na çok değer veren Mehmet hocam, bazı günlerde Ali amcaya korodan önce müzik teorisi anlatma talebinde bulundu.

Ali amcamız çok eski notlarını derse getirip bize dağıttı, tahtada bize nota ve usul dersleri verdi ve biz kısa sürede bir kaç arkadaşla öne çıkarak nota öğrendik şarkıları dizlerimize usul vurarak söylemeye başladık.




   

    BEN NEYZEN Mİ OLACAĞIM DERKEN

Klasik Türk Sanat müziği ile az çok ilgilenenler beni hemen anlayacaklardır ki, nota öğrenip bir eseri bona ya da solfej ile okumaya başlarsanız nasıl bir deryanın karşısında olduğunuzu gördüğünüzde deyim yerindeyse, kemiklerinize kadar titrer, kıyıda çırpınırken içine derinlğine dalıp oralarda bir yerlerde kaybolmak istersiniz.

Her koro çalışmasında Ali amca eşiyle kolkola koroya o gün hangi enstürümanı çalmak istiyorsa ney çalmayı öğrettiği Hikmet isimli bizlerden çok genç olan ve onlara evlerinde de yardım eden yine koroda bulunan bir arkadaşımız, müzik aletini arkalarından taşıyarak kapıdan girerlerdi.

Bizler hepimiz ayağa kalkar sıraya girerdik elini öperdik o da bizi yanaklarımızdan öperdi hatır sorardı bize o İstanbul efendisi Ali Sabuncuoğlu.

Ali sabuncuoğlu bir çok müzik aletine vakıftı onları kendi elleriyle imal ederdi üstelik. ( Ney, viyolonsel, keman, klasik kemençe çalardı.) Örneğin ney yapımı için evinde bir düzenek vardı evine de giderdik müzik sohbetleri için.

Bir koro çalışmasından sonra Ali amcanın yanına yaklaştım ve ''bir müzik aleti çalmak istiyorum Ali amca'' dedim.

''Çalarsın çocuğum'' dedi.  ''Ney çalmak ister misin?

Elim ayağım titredi bir an. ''Çalabilir miyim Ali amca? dedim.

‘’Yarın seninle Urlaya doğru gidelim yol kıyısındaki kamışlardan keselim.’’ deyince kalbim duracaktı.

Ali amca bana ''Ney'' mi yapacaktı yani?

     GÜZELBAHÇE URLA ARASINDA İNİLDEYEN KAMIŞLIKLAR

Ertesi günü Ali amcanın evine gittim ona gitmeden bir iki arkadaşı daha aldım arabaya. Onu da aldıktan sonra Urla yoluna doğru sürdüm arabayı.

Yol kenarında yeşilden sarıya dönmüş bir grup kamışlık salınıyordu rüzgarla. Ali amca dedi ki,

''Boğumları kısa olanlardan boyu bir metre kadar uzunlukta bir kaç boy kesin şunlardan''  Kamışları kesip arabaya aldık Ali amcayı evine kargılarla bıraktık evlerimize döndük.

Aradan bir kaç gün geçti diğer koro çalışmasına Ali Sabuıncuoğlu elinde bir ''Süpürde'' ile geldi.

''Al evladım bu senin.'' dedi bana. İnanamadım şaşırdım elimde ney ile baktım Ali amcaya,

''Ali amca borcum ne kadar sana?'' dedim.

''Ödeyeceksin evladım'' dedi. '' Nasıl? dedim.

''Anlayacaksın evladım.'' dedi.  



 

       ANLADIM ALİ AMCA ANLADIM

Nasıl çalınacağını da çalışma arasında tarif etti bana Ali amca ve Dudaklarımı büzüp başparenin üzerine yerleştirdim sonra dedim ki Ali amcaya, 

''Nasıl üfleyeceğim Ali amca?''

''Ateşe üfler gibi evladım.'' dedi.

İşte o günden sonra ben evde odaya kapanıp başladım üflemeye ama önce Ney bana kuru hava ile cevap verdi.

Elimden düşürmedim neyimi birt kaç gün sonra neyden bir davudi ses çıkardım.

Koro çalışmasına giderken de yanımda götürdüm sanki koroda çalacakmışım gibi.

Neyden çıkardığım sesi Ali Sabuncuoğlu duymuş.

Bir ara yanına gidip tekrar sordum ''Ali amca borcum ne kadar?''

''Az önce ödedin evladım borcunu.'' dedi.

''Nasıl yani?'' dedim  ''Çıkardığın sesi duydum o da borcunu karşıladı.'' dedi.

''Çok utandım, teşekkür edip elini öptüm. Elini öpenin yüzünü öperdi İsatanbul efendisi Ali Sabuncuoğlu.

 

 NE OLURSAN OL

‘’Hangi makama, rütbeye yükselirsen yüksel, ne olursan ol alçakgönüllülüğü elden bırakma, kendini yükseklerde görme’’  derdi hep.

 Öylesine bir adamdı ki Ali amca, zamanında çok ünlü sanatçıların arkasında sahne almış, çok büyük sazende üstadlarla çalışmış değerli bir sazendeydi. Müziğe hevesli insanlara sabırla yaklaşır onlara yardım ederdi her zaman.

Bize bazı resimler de gösterirdi bu resimlerde Zeki Müren gibi Behiye Aksoy gibi,

Nesrin Sipahi gibi sanatçılara çaldığını görüyorduk.

Çok da şakacı bir yapısı vardı Ali amcanın, hatıralarını da anlatırdı.

**

Zeki Müren ile bir prova çalışmasında ritm çalan kişi çalışma esnasında şımarık hareketlerle çalmaya başlamış.

Zeki Müren bunu görünce hiç şarkının ritmini bozmadan ritmci’nin yanına yaklaşıp hafif sesle ‘’hayvan’’ demiş.

Ritmci ise işi daha da azıtıp aynı şekilde devam edince de;

‘’ Hayvan dediysem kanarya kuşu değil.’’ Demiş.

**




Bu gün meslek rahatsızlığım nedeniyle ney üfleyemiyorum ama nota okuyup takip edip yeni gördüğüm bir eseri dahi kısa sürede çalışarak farklı enstrümanım olan ud’um ile çalabiliyorsam Güzelbahçe Koro şefim, hocam değerli Müzik insanı Mehmet Bozkaya ile Size özelliklerini anlattığım, Müzik Çınarı Ali Sabuncuoğlu’na borçluyum.

Mehmet Bozkaya hocama uzun ömürler, Ali ve Ahmet Rasim Sabuncuoğlu hocalarıma da rahmetler diliyorum.

 

ÖZDENER GÜLERYÜZ

 

 

 

 

 

    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Nostalji kokan güzel bir yazi olmuş...Bence insan hayatına dokunduğu, azacık da olsa hayatına reng katmış insanları hatırladıkca daha da mutlu oluyor... Ayrıca böyle bir yazi ile onları yad etmek guzel bir vefa örneyidir ki, simdiki genclere bunları aşılamak gerekir... tesekkurler güzel yazi icin...40 yıl sonra ilk okul ogretmenimizin ziyaretine giderken, onun gözlerindeki mutlulugu hatirlatdi bana....

    YanıtlaSil
  3. Eskiden Neyzenler kendi Neylerini kendileri açarmış. Doğrusu da bu. Herkesin üfleyişi farklı, Ney'i tutuşu farklı, ağız, dudak yapısı farklı. Şimdi bu işin de sanayisi oluştu. İşini iyi yapanları ayırıyorum ama herkes Ney açıyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İÇİNİZDE ŞARKI SÖYLEYEN VEYA DÜŞÜNEN ÖZ, HALA YILDIZLARI UZAYA DAĞITAN O İLK AN'IN İÇİNDE DEVİNİYOR MU?

BİREYSEL KÖRLÜKTEN TOPLUMSAL KÖRLÜĞE GEÇİŞİMİZDE ; ''ÖZGÜRLÜK '' VE ''MASUMİYET'' SEMBOLLERİMİZİ ARAMA GİRİŞİMLERİMİZ ÜZERİNE.

PARADİSE LOST- SMYRNA 1922. '' YARALARI KİM DÜŞÜNÜR, ÖLSEM NE GAM!'' : YÜZBAŞI ŞERAFETTİN, 9 EYLÜL 1922