Fİ, Pİ, Çİ' NİN UZAY ZAMAN MEKANINDAKİ KUZEY'İN ÇAĞRISI.
İniyordu, Ezberindeki
titrek, muğlak güneş, Dünyanın.
Uzay zaman
mekanını aşarak.
Uzak kuzey ay
düğümüne henüz varmadan hüzmeler,
Havanın bir
türlü kararmadığı, okyanus kıyısı o ülkede ve çok yukarlarda, yerin altından
vurduğunda sıcaklığı, kıyısındaki çırpıntılara, alışamadığım uykusuzluğuna,
soluk ışığa ve oynaşmalarına bakıyordum dalgaların.
Uyku gözümden
akıyordu. Saat gecenin on biri ve kararmaya karar verememiş geçirgenliği artmış
hava beni denize itiyor.
Üzerime baktım.
Bir an
tanıyamadım giysilerimi, benim mi?
Ellerim üşüyor.
Ceplerim yok.
Çok ilerde koşan bir çocuk var. Sarı
saçları uçuşuyor, Koşuyor. Gündüz mü uyumak gerekiyor bu ülkede?
Şimdi mi yürüsem
denize? Biraz daha oyalansam mı?
Neden kuzeyde
olsun istiyorumki? Işığım bitmesin diye mi?
Geciken hüzmelere
zaman mı tanımak istiyorum?
Çözemediğim ve
giderek çözeceğime olan umudumun azaldığı tüm düğümlerden de vazgeçip ıslaklığa
ve soğuğa yürümek isteyişim bundan mı?
Havaya baktım.
Kuzey ülkesinde
gökyüzünde en çok bulunan şey bulutlar. Gri gri ve kara’ ya yakın gri. Aklına
esipte bir anda içinde bulunan su yu yere göndermeye çok hevesli bulutlar.
Denizden mi
yoksa yukardan mı geldiğini anlayamadığım bir iki damla yüzümde soğuk bir iz
bıraktı o an.
Yine gözlerimi
kumlara döndürdüm.
İzlerimi kumda
bıraka bıraka yürüdüm.
Döndüm kendi
izlerime baktım. Silsem mi kaybolmak için?
İlerde koşarak
oynayan sarı saçlı çocuğuğa yine baktım. O’na neden yaklaşamıyordum ki?
Konuşabilsem
onunla. Dilimden anlar mı?
Yada hiç
konuşmadan sadece izlesem ben onu anlarım belki duygularını.
Çocukların
duyguları ve davranışları değiştirilmiş duygu ve davranışlar değildir.
İçten saf ve
katıksızdır. Neden büyüdüm ki?
Yıllar önce
annemin çektiği o siyah beyaz resme bakmayı çok severim.Olsa olsa on yaşındayım
on bir de olabilir.
Arkamda
çalılıklar var. Gülümse! demiş de olabilir annem o an bana. Gülümsemişim
çünkü..
Sorumsuzca..
İçimde henüz
hazır olmadığım, yaşadıkça başıma geleceklerin bir çekirdek içindeki yeşermemiş
hali. Henüz, şimdilerde okuduğum o kitapta sözü geçen;
‘’Affetmeden
mutlu olamayacağımız’’ ile ilgili altın
kuralı bilmiyorum.
Hatta kimi
affetmem gerektiğini de. Gülümsemişim sadece.
Son kez, Denize
baktım..
İçine doğru yürümeden
önce, dibini düşündüm. Derinliğini bir de.
Denizin
altındaki dünyayı yaşayamaz, sadece görebilirim.
O da bir
süreliğine.
Sonra içime su dolar, burun deliklerimden, gözlerimden, kulaklarımdan sular denize yine geriye döner.
Mutlaka gözlerim görme kabiliyetini kaybetmeden, görebildiğimce çok şey görmeliyim, belki bir denizatı görebilirim.
Mavi büyükçe bir balık, Belki yunus,veya bir
balina.
Yavaşça
ilerledim. Deniz dizlerimi geçtiğinde, daha bir sevdim denizi.
Deniz göğsüme
geldiğinde,denizin nefesi benimkini yendi.
Boğazımdayken
deniz,ben de denizdim.
Başımın üzerinde
yerin var deniz.
Gülümsemiyorum
şimdi.
Deniz ve
sonsuzluk gülümsüyor.
Mavi büyükçe bir
balık mı demiştim? Gecikmedi kendini bana göstermekte.
Mavi de, bildiğim mavi değil gibi. Sudaki Mavi gibi.
Mavi sular
geriye dönüyor, demek içim su doldu. Bu dilimde hissettiğim de tuz olmalı.
Yakıyor mu? Acıtıyor mu?
Başımın üzerine
çıktığında deniz gözlerim de kapandı. Ağzımı açmalıyım değil mi?
İçime o mavi
balık girer mi? Girmesin.
Güzel ağır tuzlu
soğuk ve dipten ayaklarımı yönünü anlayamadığım
yöne çeviren
gövdemi dibe çeken dalgaya sonsuz selam olsun.
Şimdi ağlamam
gerek ama faydasız.
Uçarken yutmak
denizi, başımın üzerindeyken tutmak nefesimi.
Ve dışarda
herkese yeteceği söylenen hava, burada
su mu?
Sardalya
sürüsüne hızla dalıyorum, toplu dönüş yapıyorlar beni balina mı sandılar?
Kısa saçlı
elmacık kemikleri çıkmış bir kız var yakında duruyor. Birden yanaklarıma iki
öpücük konduruyor.
İri gözlü bir kız
daha var iri iri bakıyor. Saçları dalgalı..
Çıkıp gidiyorum
ikisinde de küsmüşüm. İkisinin de umurunda değilim.
Kucağımda bir
kız bebek var, gülümsüyor. Beni çok seviyor sanırım.
Saçsız başıma
vurmak istiyor. Ağlar gibi yapıyorum. Şaka yapıp yapmadığımı anlamaya
çalışıyor.
Görme
kabiliyetim bunlara izin veriyor en son sardalya parlaklığında ters dönüyorum.
Dip dalgası beni
tekrar çevirip daha derine alıyor.
Birden üzerinde
gelincikler papatyalar açmış bir düz bir yeri görüyorum.
Kenardayız.
Gülümsüyoruz. Yanımdakileri hatırlıyorum..Yüzleri yabancı değil. Biri tuğamiral
emeklisi, Diğeri Türkçeci ve gizli psikolog
Bir de
Bournemoth da okumuş, Mobbinglerin
efendisi.
Kayboluyor
gelincikler ve papatyalar inşaat işçileri geliyor.
Sonra makinalar.
Kazıyorlar hızla
oraya fabrika yapıyorlar. Sıra ile Tuğamirale selam
verip içeri giriyoruz.
Sardalya
Parlaklığı gözümü alıyor. Sardalyalara Yunuslar dalıyor..
Yağmur yağacak
sanırım.Ben anlayamam yağdığını, yağsa da.
İçimde deniz
tadı, suyu kussam yine su, kussam su.
Mideme sardalya
gider mi? Niye kaçışıyorlar ki?
İki at var. Ters
yöne gitmeye çalışıyorlar. Gözlerimle gidemezsiniz işareti yapıyorum ama onlar
gitmek istiyorlar bir şeyi ispatlamaya çalışır gibiler. Dünyaca ünlü bir
markanın atlarıymışlar.
Dönüyorum ve daha
derine çağrılıyorum.. Ama ben o atların çalıştığı yere ‘’PRODAKŞIN MANEGER’’ olamadım
ki daha.
Biraz ilerde ‘’Hemen
gelmen gerek. Cezan daha bitmedi neden kaçtın bizden?’’ diyen bir sürü
hiyerarşik sıra ile dizelenmiş şef, müdür, idari ve teknik müdür ve Müdürler,
Genel Müdürler bana bakıyor.
Adı neydi çok da
yamandı oraya geldik sanırım. Kaçmak istiyorum.
Harikalar
diyarında Müdür mü olur? Diye soruyorum.
Cümlem ağzıma su
ile geri dönüyor. Bir kez daha baş üstü dönüp derine çekiliyorum..
Oradan atlayıp
İzmir’e nasıl giderim? Bir tren görünüyor dumanı kara.
Beş yaşında beni
içinden atan tren bu mu?
Kadın hanı
savcısı da orada annem sorguda kurtarmalıyım onu.
Birden bir Tren
daha.. Yolcu vagonu yok onun.
Ve Makinist Arap
Osman (Babam Olur Kendisi) Beni almaya gelmiş. Kadın hanı istasyonunda annem ve
kızkardeşlerim ağlaşıyorlarmış.
Sepetli
Motosikleti olan adam beni babama veriyor. Sanırım kurtuldum.
İleride çok
büyük balıklar var Yunuslar mı onlar?
Deniz Kaplumbağası,
Müren, Yılanbalığı, Deniz hıyarı, Prof.Dr. Matruşka Kadın okul hıyarı. Yanında
deniz Karıncası mı ben mi yanıldım?
İki yana inatla
gitmeye çalışan deniz atları ve diğerleri arzı endam edip sıra ile yanımdan
geçiyorlar.
Annemi savcının
elinden kahramanca aldım..
Harikalar
diyarında, dışarda herkese yeten hava burada yetmiyor mu yoksa? Bir endişe
bende..
Bittiyse haber
verin..
Son bir kez daha
derine doğru dönerken başımın üstüne,
Aklıma gördüğüm
elini tuttuğum herkese selam vermek geldi.
Bittiyse haber
verin.
Derine daha
derine gidiyorum.
Göreceğim biri
daha var ama o hala yok.
Meraklandım.
Önce veda edeyim
de nefesime.
İçi nefes dolu
bir kabarcık yollayayım. Yukarılara.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
bir veda yazısı okuduk...
YanıtlaSilİç dünyanızı imgelerle bezeli yalın bir anlatımla yazıya dökmüşsünüz. Beğeniyle okudum. Siz hep yazın.. Kutluyorum..
YanıtlaSilKaleminize sağlık Özdener bey, keyifle okudum
YanıtlaSil