AĞLASUN'UN SAGALASSOS'U
Yüksekçe bir yerde, o güzelim antik çeşmenin yanına geldiğimde, geriye
doğru dönüp baktım.
Hava oldukça soğuktu, Tepeler aşağıya doğru alçalarak ovaya
inmekteydi. Buradan sislenmiş ova, çok farklı ve hoş görünüyordu.
Hemen aşağıda, tam
ortasından geçen yoldan geçerek bulunduğumuz yere geldiğimiz, Ağlasun evlerinin
kiremitleri görülmekteydi. Elimi mimarisine hayran olduğum çeşmenin önündeki sararmış
uzun mermer su havuzunun içine daldırdım. Binlerce yılın ağırlığını duydum
elimde. Buz gibiydi su. Ağlasun’un Sagalassosu,
Kendisiyle pek ilgilenmeyen Ağlasun’a dargın gibiydi. Sagalassos,
Ağlasun’u pek ilgilendirmiyordu yalnızca sırtında taşıyordu sanki tüm
tarihinden sorumluymuş gibi. Orada durduğu ve ayağa kalktığı dirildiği sürece
de bu değişmeyecekti.
Ağlasun kabul etmese de binlerce yıllık gerçek buydu.
Sagalassos, Ağlasun un şimdi toprak altında yatan,
Dirilmeye, ayağa kalkmaya çalışan kendinden binlerce yıl daha
yaşlı
kardeşiydi.
Çok akıllıca, korumalı bir yamaca kurulmuş kente bulunduğum yerden
ayrılmadan şöyle bir baktım.
Tarih yerin altına çekilmişti sanki. Bazı noktalarda ortaya
çıkarılan kent tiyatrosu, tapınaklar, kitaplık , su kanalları ve agorasıyla
burada binlerce yıl önce bir yerleşim, bir şehir ve o şehre ait insanların
olduğunu bize anlatıyordu..
Çimenler arasındaki sarı ve mor çiçeklere, papatyalara baktım.
Her yerdeydiler. Yıllar öncesinden bu güne kadar hiç yorulmadan açıyor açıyor
ve yine açıyorlardı. Soğuk rüzgar onların arkadaşı gibiydi.
Çok yakında havanın ısınacağını biliyor gibiydiler. Onlar şimdi
açmış olsalar da, bin yıllar önceki görüntülerini ve özelliklerini hiç bozmadan
tepeleri sarıya beyaza ve mora boyamaya devam ediyorlardı. Onlar yıkıntıların, devrilmiş
ve üst üste yığılmış kentin yapı taşlarının arasından fışkırarak, Sagalassos’un
her baharının nöbetçileri, her kışının gözcüsü ve tüm tarihinin sözcüsüydüler.
Yorucuydu, bu çok eski antik kenti dolaşmak.
İlerde kaya mezarları görülüyordu. Şehrin ana giriş kapısındaki
Süslemeler ise görülmeye değer şaheserlerdi.
Gecesinde ve gündüzünde, şehrin
giriş kapısının süslemelerinin altından henüz o mermerler yerinde ve kemerli
kapı şeklindeyken, birçok ziyaretçisini altından geçirerek ağırlamıştı bu kent.
Çoğu da barış için gelmemişti.
Bu kenti zapt etmek istemişti birçok kavim. Ama yerleşim yeri
nedeniyle işgali çok zordu.
Bunu aklıyla başaran bir
komutan vardı tabiî ki.
Gece çökmüşken şehirde, gizlice elli bin askerini şimdilerde
kendi adıyla anılan tepeye çıkartmış, Yüksekte ve meyilli arazisi yüzünden
kimselere yar olmayan kültür şehri, Sagalassos’u bir gecede zapt etmişti.
İşte oradaydı görüyordum Büyük İskender’i. Hatta binlerce ok havalanmışta
üzerime yağıyordu. Ürpedim birden. Boşuna ona ‘’Büyük’’ dememişlerdi..
Gözlerim her dakika geri dönüp İskender tepesine tekrar tekrar
işgalin askerlerini görecekmişim gibi bakarken, agoranın ortasında yükselen kare
kesitli anıtta sabitlendi.
Zaferin komutanına atfedilen kaidenin üzerinde yükselen
duvarlarda zerafetle dans eden ve ellerindeki tül şeritlerle birbirlerine bağlı
olan genç kız figürleriyle anıtsal bir şaheser olarak yükseliyordu.
Bu kentin en önemli şeyi sanırım geçmişte’’ su ‘’idi. Kentin her
yanı muhteşem Roma mimarisiyle inşa edilen günümüzde de ayağa kaldırılıp eski
şekli verilmeye çalışılan su kanallarının birbirine bağladığı çeşmeleriydi.
Antik kentin en tepesindeki girişi tamamen kapanmış yıkık antik
tiyatronun hemen yanında şehri seyrettiğim noktada hemen yanımda, suyun
değerini bize kadar ulaştıran ve kolonları sanki dokunsak yıkılacakmış gibi üst
üste konulmuş ayağa kaldırılmış güzelim süslemelerle bezenmiş mermer çeşmeye
hayranlıkla bakıyorum. Arkasındaki gizli yerden su şimdi de geliyordu. Daha
aşağıda agora bölümünde bundan daha büyük, tam anlamıyla muhteşem, günümüz
anlayışına göre insanlara ve hayvanlara su ikram eden agoradaki çeşme, daha da
görkemliydi. Binyılların ağırlığı üzerine çökmüş ve sanki yana doğru
nazlanırcasına yatmıştı. Agoranın dört köşesinde Sagalassos’un simgesi günümüze
sadece bir tanesi yarım olarak kalmış altı kaideli uzun sütun dikitleri ve bunların
üzerindeki heykellerdi. Bunu, hemen yanda bulunan simgesel resimden
anlıyordunuz. Gerçek zamanında bu sütunlar, Sagalassos agorasının öğünülecek
eserleriydi şüphesiz ki.
Aşağılarda ise, tüm Roma kentlerinde insanların günlük sohbet ve
siyaset tartışmalarını yaptıkları ve temizlendikleri hamam bölümü yer alıyordu..
Su, Sagalassos’un her şeyi İdi. Tüm Roma şehirlerinde olduğu gibi, her yerinde
idi, Ölmüş yüreği, belli ki zamanında suyla yıkanıp arınmıştı. Su’yu, bize anlatmak,
ne olduğunu, söylemek
istiyor gibiydi..Sagalassos, bize tertemiz olarak kalmıştı.
Su, Tunus’ da ki Kartaca antik kentinde ne ise, Türkiye deki
Sagalassos ta da oydu.
Kentin agorası oldukça büyüktü.
Günlük yaşamın hareketliliği, ticaretin ileri seviyede olduğu,
Kente dışarıdan birçok
insanın gelip gittiği bu gün bile anlaşılmaktaydı. Günümüze kadar gelen
söylentiye göre, savaşan orduların askerlerine tahıl satılan bir kentti burası.
Soylu bir ailenin adıyla anılan kare şeklinde inşa edilmiş kent
kütüphanesinin ayakta kalan bölümlerini incelerken içeriye girdiğinizde, yerde
tam ortada büyük bir mozaik olduğunu fark ediyorsunuz. Kent tiyatrosu ve kent
kitaplığının, inanılmaz ve şaşırtıcı güzellikte olduğu gözden kaçmıyordu.
Görmek için bakanlara,
ince sesiyle, düşük frekanstan sesleniyordu. yıkılıp yerle bir olmuş tiyatro.
Günümüzde, çok ama çok daha ileri bir seviyede olması gereken
kültürel varlıklarımızın yaşatılması için verilen yetersiz mücadeleyi düşündüm.
Binlerce yıl önce bu kentin insanlarının kültür ve sanata verdikleri
değerle kıyaslayınca, üzüntü duymamak ise, mümkün değildi..
Günümüzden binlerce yıl öncesinde sanata ve kültüre verilen
değer, Pisidia’ nın kültür kenti Sagalassos un kent tiyatrosu gibi, yerle bir
olmuş kültür ve sanat değerlerimiz arasındaki bu benzerlik, içimi sızlatıyor.
Havadan üzerime İskender’in askerlerinin yağdırdığı binlerce ok gibi yüreğime saplanıyor.
O galibiyet ten başka bir şey tanımaz komutan bir savaş daha
kazanıyor.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Ellerine sağlık.... Sayende bu güzel eserler hakkında bilgi sahibi oluyoruz.....
YanıtlaSilÜstat eline emeğine sağlık.Bizi yine tarihin derinliklerine götürdün.Değerli bilgilerin için teşekkür ederim. Selamlar.
YanıtlaSil